Bugün sabah saat 05:00 sularında Demokraktik Haklar Federasyonu (DHF) İstanbul örgütlülüğüne yönelik yapılan ev baskınlarında 20’nin üzerinde DHF’li gözaltına alındı. Gözaltılara Berkin Elvan ve 1 Mayıs eylemlerine katılmak gerekçe gösteriliyor
HABER MERKEZİ (27.05.2015)- Her türlü hak arama mücadelesini baskı ve şiddet yöntemleriyle bastırmak isteyen faşist devlet yine iş başında. Bu sabah saatlerinde Berkin Elvan ve 1 Mayıs eylemlerine katıldıkları gerekçe gösterilerek 20’nin üzerinde DHF’li evleri basılarak gözaltına alındı.
Okmeydanı, Gazi Mahallesi, Dudullu, Sarıgazi ve Nurtepe’de yapılan ev baskınlarında gözaltına alınanlardan isimlerini öğrenebildiklerimiz şöyle: Çağlar Fakir, Sinan Candan, Erdem Taş, Erdal Sönmez,Özge Tanır, Cihan Soyaktaş, Veysel Yıldız, Çağla Göçebe, Halil İbrahim Şeker, Kadir Çelik, Sinem Yaşar, Özgür Han Memiş, İsa Yalçın, Fırat Önal ve Akın Odabaş.
Başlatılan soruşturma kapsamında gazetemiz Yazı İşleri Müdürü Serdar Kaya’yı ‘aramak’ için Halkın Günlüğü çalışanlarının evini basan polis Halkın Günlüğü Gazetesi ve DHF-HDP ittifakı İstanbul milletvekili adayı Erdal Ataş’a ait bilgisayar, kamera ve disklere el koydu. Edinilen bilgilere göre evlerine baskın düzenlenerek arananlar listesi içerisinde DHF üyeleri Soner Gündüz ve Helin Felekoğlu, sanatçı Şenol Akdağ da bulunuyor.
Aileler ve DHF’liler gözaltına alınarak Vatan Siyasi Şube’ye götürülen DHF’liler için Vatan Siyasi Şube’nin önünde bekleyişini sürdürürken DHF üyesi Volkan Can araması olduğu öne sürülerek gözaltına alındı.
Saat 11:03 Edindiğimiz bilgilere göre polis bu sabah Sarıgazi’de bulunan Yüzfikir Kültür Merkezi’ne baskın düzenledi
Saat 11:05 Alibeyköy’den Eren Sayılgan isimli bir DHF’li de gözaltına alındı. Gözaltına alınanların sayısı onsekiz.
Saat 11.45 Gözaltı sayıları artıyor. Taylan Erdoğan isimli DHF üyesi Kocaeli’de gözaltına alındı.
Saat 12.30 Saat ilerledikçe arananlar listesi de kabarıyor. Ali Yıldız ve Ceylan Çağır’ında gözaltı listesinde olduğu ancak yapılan aramalarda bulunamadığı öğrenildi.
Saat 12.55 Daha önce polis tarafından tehdit ve taciz edilen Mert Hasret Çalışkan’ın da gözaltı listesinde olduğu ancak polis tarafından bulunamadığı bilgisi edinildi.
Kaynak: halkingunlugu.net
Hapishanelerde tutsaklara ve tutsak görüşçülerine dönük saldırılar devam ediyor
HABER MERKEZİ (15.05.2015) Hapishanelerde devrimci tutsaklar başta olmak üzere tutsak yakınları ve tutsak görüşçülerine yönelik her türlü baskı ve anti demokratik uygulamalar pervasız biçimde devam etmektedir.
Bu saldırıların sonuncusu ise Bakırköy kadın hapishanesinde yaşandı. Tutsak görüşüne giden LGBTİ birey ve DKH faliyetçisi Kıvılcım Ararat gardiyanların cinsiyetçi, zorla aramasına maruz kaldı. Kadın gardiyanların aramayı kabul etmemeleri üzerine erkek gardianlar, Ararat’ın arama dayatmasını kabul etmemesine rağmen zorla arama dayatmasında bulundular.
Kaynak: halkingunlugu.net
Burhan Sönmez
(…), Karadeniz’de öldürülen on beş komünistin ardında, unutulmuş bir kadın da vardı: Meryem.
Unutulmuş; çünkü onun hikâyesi diğerlerinkinden farklıydı. Mustafa Suphi ve arkadaşları, Ankara’daki hükümetle haberleşerek, mücadeleye katılmak üzere yola çıkmış, ancak yolları kuvvacılar tarafından Erzurum’da kesilmişti. Kente girmeleri engellenerek, Trabzon’a yönlendirilmişlerdi. Trabzon’a onlardan önce Mustafa Kemal’in şifreli özel telgrafının ulaştığını bilmiyorlardı.
Vali’nin adamları gereğini yerine getirecekti. İstikbal Gazetesi ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, halkı kışkırtmak için propagandaya başlamıştı. Oradaki çeteleri, kayıkçıların başı Kahya Yahya yönlendiriyordu.
Günlerden Cuma’ydı, camideki halka, “Rusya’da soydaşlarımızı katledenler geliyor” dediler. Mustafa Suphi ve arkadaşlarının yolunu Değirmendere’de kestiler. Ocak ayıydı, hava yağışlıydı. Valinin adamları kimseyi dinlemiyor, Mustafa Suphi’nin, Ankara hükümetinin bilgisi dahilinde geldiklerini söylemesi kâr etmiyordu. Saldırıp, on beşini çamurda sürüklediler. Onları Batum’a, oradan da Bakü’ye göndereceklerdi. Hepsini zorla bir tekneye bindirdiler. Kış gecesi yola çıkan teknenin ardından, başka bir tekne daha gizlice peşlerine takıldı.
İkinci teknede, Kahya Yahya ve adamları vardı. İki saat sonra öndeki tekneye yetiştiler, rampa ettiler. Bıçak ve silahla saldırdılar. Mustafa Suphi ve arkadaşlarını bağlayıp, denize attılar.
Sabaha doğru geri döndüklerinde yanlarında on altıdan biri olan Meryem vardı. Asıl adının Maria olduğu söylenir, Mustafa Suphi’nin eşiydi ve komünisttir. Meryem de ölmek istemiştir karanlık denizde.Ama öyle kurtulmasına imkan vermediler.Meryem’e tecavüz ettiler. Kentin yöneticilerinin âlemlerine kattılar.Hediye diye Rizeli çapulculara gönderdiler.Rivayet odur ki, oradaki ‘milletsever’lerin bir sefil eğlencesi sırasında öldü köle edilen Meryem.Başka bir söylentiye göre ise, aklını yitirmiş, sokaklara düşmüş, ölene kadar Trabzon’da yarı deli yaşamıştı.
Şair sözüdür: “Sevgilim, bir ülke senin gövden kadar masum olsaydı, bir tek anne evladını devletten sormazdı!” Kahya Yahya, Türk devletinin nüvesiydi. Trabzon’dan Samsun’a kadar iskele işleri ondan sorulurdu. Otomobil sahibi ender kişilerdendi. Atatürk’ün muhafızlığını yapan Topal Osman’ın adamıydı. Devlet denen duvarda ‘kanlı bir tuğla’ydı.
Katliamdan bir hafta önce, Mustafa Kemal Meclis’te yaptığı konuşmada şöyle demişti: “İşte bu serseriler, Türkiye Komünist Fırkası diye bir fırka teşkil etmişler ve bu fırkayı teşkil edenlerin başında da Mustafa Suphi ve emsali bulunmaktadır.”
Sovyetler Birliği Mustafa Suphi’lerin akıbetini sordu, ama Ankara’dan gelen “deniz kazasında öldüler” cevabından öteye gidilemedi. İki ay sonra Sovyetler Birliği ile Ankara Hükümeti arasında dostluk anlaşması imzalanınca, mesele unutuldu. Bu anlaşmanın imzalandığı gün Mustafa Kemal, Kahya Yahya’ya bir telgraf göndererek, vatana hizmetinden dolayı teşekkür etmişti. (…) Hrant Dink cinayetine adı karışan resmi görevlilerin terfi etmesinde de görüldüğü gibi, devlette süreklilik esastı.
Topal Osman, bir süre sonra kendi adamı Kahya Yahya’yı öldürdü. Ardından, olayı Meclis’e taşıyan ve Mustafa Kemal’e Meclis’te en sert muhalefeti yapan Ali Şükrü Bey’i kaçırıp, boğdu. Atatürk’le arası bozulunca bu sefer Topal Osman’ın kendisi öldürüldü ve cesedi Meclis’in karşısına asıldı. Devleti böyle temizliyorlardı. Afrika atasözünde söylendiği gibi: Aslanlar kendi tarihlerini yazmadığı sürece, herkes avcıların sözüne inanır.
Karadeniz’de, Fatsalı Terzi Fikri, Gümüşhaneli Kemal Pir ve Giresunlu Mustafa Suphi avcı değil, aslandılar. Gün geldi, kanlı tuğlalarla örülmüş bir duvara çarptılar. Bir de, acısı kalplerde yara açan Meryem vardı…
Resim: Sadık Varer
Kaynak: DEVRİMCİ KARADENIZ