“Erkeğin iktidarı her yerde, kadının direnişi her yerde” şiarıyla bir kampanya başlattığını duyuran DKH, AKP iktidarının topyekûn savaş konseptine karşı tüm kadınları örgütlenmeye, özgürleşme ve öncüleşmeye çağırdı
HABER MERKEZİ (03-30-2016)- Demokratik Kadın Hareketi (DKH) “Erkeğin iktidarı her yerde, kadının direnişi her yerde” şiarıyla iki ay sürecek bir kampanya başlattıklarını yapılan basın açıklamasıyla kamuoyuna duyurdu.
İstanbul İnsan Hakları Derneği’nde basın toplantısı düzenleyen DKH, 7 Haziran 2015 genel seçimleri sonrası Saray’ın devreye soktuğu savaş konsepti ile birlikte birçok toplu katliama imza atılmış, demokratik haklar engellenmiş, siyasi tutuklama operasyonları, yargısız infazlar sürekli hale gelmiştir. Türk Devleti bir taraftan toplu katliamlara imza atarken diğer taraftan kadın katliamlarının önünü açan, destekleyen ve teşvik eden birçok uygulamayı devreye sokuluyor diye belirten açıklamada, “Demokratik Kadın Hareketi olarak, ‘Erkeğin İktidarı Her Yerde Kadının Direniş Her Yerde’ şiarı ile kampanya başlatıyoruz. Topyekün savaş konseptine karşı toyekün örgütlenme, özgürleşme ve öncüleşme mücadelesini büyütüyoruz. Mücadele cephelerinin tümünü kadının rengi ile tekrardan diriltiyoruz” denildi.
Demokratik Kadın Hareketi tarafından yapılan basın toplatışında şu ifadelere yer verildi:
7 Haziran 2015 genel seçimleri sonrası Saray’ın devreye soktuğu savaş konsepti ile birlikte birçok toplu katliama imza atılmış, demokratik haklar engellenmiş, siyasi tutuklama operasyonları, yargısız infazlar sürekli hale gelmiştir. Türk Devleti bir taraftan toplu katliamlara imza atarken diğer taraftan kadın katliamlarının önünü açan, destekleyen ve teşvik eden birçok uygulamayı devreye sokuyor. Tüm bu süreci biz kadınlar cephesinden ele aldığımızda durum daha da kanlı bir hal alıyor. Türk Devletinin şiddet çetelesine baktığımızda karşımıza kadınlar açısından karanlık bir katliam yılı ortaya çıkıyor. 2010 – 2015 arasında 1134 kadın, sadece 2015 yılı içerisinde ise 204 kadın erkekler tarafından çeşitli bahanelerle katledildi. ‘Saçını kızıla boyatmak’, ‘yeni elbise almak’, ‘patates köfte yapmamak’, ‘tuzluğu uzatmamak’ veya sadece ‘gıcık olmak’ gibi sudan sebepler bile bir kadın cinayetinin bahanesi olabildi. Failler ise koca, sevgili, baba, oğul, erkek kardeş, kısaca kadınların en yakınındaki erkeklerden oluşuyor. Son 5 yıl içerisinde katledilen kadınların 608’inin faili kocası veya eski kocası, 161’inin faili erkek arkadaşı veya eski erkek arkadaşı, 213’ünün faili ailedeki erkekler (babası, oğlu, erkek kardeşi, damadı, kayınpederi) veya akrabası oldu.
Kadına yönelik şiddetin bu kadar meşrulaştırıldığı bir alanda devletin katliamlara yaklaşımı ise erkeği koruyan bir noktada kurumsal olarak işletiliyor. Gerek soruşturma evresinde gerekse yargılama sürecinde erkek açık olarak korunuyor ve yasal birçok indirime gidiliyor. ‘Ağır tahrik’, ‘iyi hal’, ‘saygın tutum’ adı altında cezalar indiriliyor, erkeğin beyanı esas alınarak katliamlar aklanıyor. Devlet bu desteği sadece yargı aracılığıyla değil, aynı zamanda basına verdikleri beyanatlarla da destekliyor, cinsiyet eşitliği uçurumunu derinleştirerek erkek egemenliğini pekiştiriyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz, o fıtrata terstir” ifadeleri devletin ve ordunun en üst ağzından katliamların önünün alınmayacağının beyanı olarak görülebilir. Tabi sadece tek bir alıntılama ile bu belirlemeyi yapmadan aynı muktedirin farklı ağızlarına da kısa bir göz atalım. Dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam’ın, kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddetle ilgili konuşurken, “Almanya’daki durumu hiç duymuyoruz ama Türkiye’dekini sağır sultan bile duyuyor” sözleri katliamların ne kadar dikkate alındığını gösterirken, Bülent Arınç’ın kadının herkesin içinde kahkaha atmaması gerektiğini söylemesi kadını toplum içerisinde nerede gördüklerini gösteriyor.
Kadını toplum içerisinde sadece anne olarak konumlandıran, yemek ve temizlik yapmayı, doğurmayı vatani görev olarak tanımlayan bu anlayış katliamları destekleyip, meşrulaştırmakla kalmıyor aynı zamanda tecavüzlerin önünü açarak teşvikte ediyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın fetva hattından yaptığı “babanın öz kızına şehvet duymasının nikâha bir etkisi yoktur” açıklaması gelen yoğun tepkiler üzerine siteden kaldırılmış, Google’ın önbelleğinde görülen yanıta rağmen Diyanet, böyle bir açıklama yapmadığını iddia etmişti. Pedofiliyi din aracılığıyla meşrulaştıran devlet, aile içi tecavüzü bile erkeğe hak görmüştür.
Bunun en acı halini Karaman’da AKP destekli Ensar Vakfı’nın evlerinde gördük. Devlet, 45 çocuğun tecavüze uğradığı Karaman’da olayı soruşturmayı bir yana tecavüzü normalleştiren, savunan söylemlerde bulundu. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun ‘bir kere olması karalamak için gerekçe olamaz’ açıklaması Türk Devleti’nin gerçek yüzünü gözler önüne koyuyor. Tacizi, tecavüzü ve şiddeti erkeğe hak gören bu eril anlayış kendini tekrardan üretirken yaşamı, bedeni, kimliği ve inancı üzerinde örgütlü kadını ise direk kendi eliyle katlediyor. Savaş konsepti çerçevesinde 16 Ağustos 2015 Varto’da başlayan sokağa çıkma yasaklarıyla beraber Cizre, Silopi, Sur, Suruç, Ankara ve İstanbul’da Aralık 2015’e kadar toplam 81 kadın devlet tarafından katledilmiştir. Çırılçıplak soyularak yol ortasına atılan Ekin Wan ile başlayan süreç 57 yaşında 7 gün sokak ortasında bekletilen Taybet İnan ile devam etmiştir. Kürt kadının örgütlü gücünün farkında olan ve bunu kırmak için hiçbir kirli yöntemi kullanmaktan geri durmayan devlet, örgütlü kadınların mücadelesini kırmak için devrimci kadınları da katlediyor. Günay Özarslan, Yeliz Erbay ve Şirin Öter gibi devrimci militanlar ev baskınlarında katledilirken, Dilek Doğan gibi örgütlü kadınlar da hedef alınarak görüntüler basına sızdırılıyor. Kadınlar üzerinde oluşturulan bu ablukanın tek sebebi ise kadının örgütlü mücadelesinin nerelere varabileceğinin egemenler tarafından bilinmesi.
Kadının bedenine, emeğine ve varoluşuna yönelen bu saldırılara karşı koyabilmenin tek yolu ise örgütlenmekten geçiyor. Her gün bir kadının erkekler tarafından sudan sebeplerle öldürüldüğü, bedeni, emeği ve varoluşu üzerine söz söyleyen, politika üreten kadınların devlet tarafından katledildiği bir sistemde var olabilmek örgütlenmekle eşdeğerdir.
Demokratik Kadın Hareketi olarak, bu bilinç berraklığı ile ‘ Erkeğin İktidarı Her Yerde Kadının Direniş Her Yerde’ şiarı ile kampanya başlatıyoruz. Topyekün savaş konseptine karşı topyekün örgütlenme, özgürleşme ve öncüleşme mücadelesini büyütüyoruz. Mücadele cephelerinin tümünü kadının rengi ile tekrardan diriltiyoruz.”
Solingen Alevi Kültür Derneği, Türkiyeli halkların Derneği ve Ovacık Derneği’nin ortak düzenlediği 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününe dair 12 Mart saat 16 00 da yapılan etkinlik coşkuyla kutlandı
Solingen (13-03-2016) Düzenleyen kurumların günün anlam ve önemine dair yaptıkları açılış konuşmasının ardından, şiir dinletileri yer aldı.
Avrupa Demokratik Kadın hareketin in’de konuşmacı olarak yer aldığı etkinlikte, 8 Mart insanlık tarihi açısından hakların kazanılmasında nerelerden başlandığı, bugünlere nasıl gelindiği ve mücadelemize nasıl ışık tuttuğunu gösteren bu günün önemine değinirken, Dünya’da, kuzey Kürdistan da ve yaşadığımız Avrupa ülkesinde biçimi değişse de öz olarak 158 yıl önceki tarihle aynı olan Kadın tarihinin söz konusu olduğuna değinen ADKH sözcüsü, 1857 den 1910 a ve 2016 ya uzanan bu süre içinde yaşanılanların, özgürlüğe gidilen yolda çok bedeller ödemenin ve yeni kavgalar verilmesinin zorunluluğunu, kadınlara gösterdiğini vurguladı.
Milyonlarca kadının, erkek egemen kapitalist sistemin baskı ve sömürüsü karşısında acı çektiklerini ve her türlü güvenceden yoksun, uzun iş saatleri ve düşük ücretlerle çalıştırıldıklarına dikkat çekerken “8 Mart sorunların üstesinden gelmek için, örgütlü olmanın zorunluluğunun kavrandığı gündür. Ve 8 Mart sadece emekçi kadınların birlik, dayanışma günü değil, o aynı zamanda insanca yaşamı, emeği, onuru savunduğu için zulme başkaldırmanın yediden yetmişe kadın erkek herkesin günüdür” sözleriyle konuşmasını tamamlayan ADKH sözcüsü tüm ezenlere karşı, her alanda örgütleme çağrısında bulundu.
ADKH’ nin hazırlamış olduğu sinevizyon gösteriminin ardından etkinlik tiyatro ve müziğin ardından sonlandırıldı.
STUTTGART(13.03.2016) Stuttgart Demokratik Kadın Platformu’nun düzenlediği 8 Mart paneli Stuttgart bölgesinde gerçekleştirildi. Platform’da yer alan kurumların arasında Avrupa Demokratik Kadın Hareketi, Alınteri, Sosyalist Kadınlar Birliği, Yeni Kadın ve Stuttgart Demokratik Kürt Merkezi yer aldığı “Göçmenlik ve göçmenliğin kadınların üzerindeki etkisi” paneli saygı duruşuyla başladı.
Türkiye’den gelen İstanbul LGBTİ ve Demokratik Kadın Hareketi üyesi Kıvılcım Arat “Zorunlu Göç / Yerinden Edilme ve Ev: Evin Kaybı” konulu sunumuna sosyalist ve feministlerce ortaya konulmuş eve dair kavramsallaştırmaları zorunlu göç bağlamında nasıl yeniden kavramsallaştırılabileceğimizi gözden geçirerek başladı. Böylelikle kadınlar için evin kendi direniş stratejilerinin geçerli olduğu, korunması gereken ve düşman tarafından ele geçirilmemesi gereken bir alan olduğu kanısına varılmıştır. Hem göç sırasında hemde göçden sonra kentsel yaşamda ve sonrasında geri dönüş sırasında kadınlar bakımından çekilen zorluklar anlatılırken sık sık anlatılara değinilmiştir. Özellikle kadınların göç sırasında tecavüze ve işkenceye maruz kalmaları anlatılırken 16 yıl içinde rapora göre 366 kadının büroya başvurduğu ve bu vakalarla ilgili toplam 159 davanın açıldığı dönemden sonra sadece 28 dosyanın AİHM’de sonuçlandığına dikkat çekilmiştir. Dikkat çeken verilerden biri de taciz ve tecavüzü yapanları işleyen faillerin dağılım listesi ve bu liste de bulunan hiç bir bireyin ceza almaması olmuştur. Genel olarak hem Türkiye/Kuzey Kürdistan’da ki kadınları, hemde Suriye, Ermenistan ve Bosna-Hersek halklarının kadınları ele alındı.
Son olarak Rojava ve Kobane’de direnen kadınlara değinilerek, oradaki kadınların silahlanmaları sonucunda savaşın bir parçası olarak kendilerine ve alandaki diğer kadınlara müthiş bir kurtuluş sergiledikleri ve alanda kadın üzerindeki baskıyı kaldırdıkları belirtildi. Yani kadının kurtuluşunun örgütlenmeden geçtiği bir kez daha savunulmuştur. Panelist sunumunu komünist savaşçı Berna Ünsal’ın “Yaşasın kadınların kurtuluşu! Yaşasın insanların kurtuluşu! O özgür Altınçağ mücadelemiz!” sözleri ile bitirdikten sonra kadınlardan oluşan kitlenin yoğun ilgisi ile soru ve cevap bölümü de başarılı geçti.
Panelin öncesinde, arasında ve sonrasında kadın arkadaş tarafından yapılan müzik dinletisi ise güzel bir atmosfer yaratmıştır.
PARİS (13.03.2016) Avrupa Demokratik Kadın Hareketi bugün yapılacak yürüyüş öncesi bir kahvaltı düzenleyerek kadınlarla bir araya geldi. Kahvaltı sırasında sinevizyon gösterimi yapıldı ve günün önemine dair konuşmalar yapıldı. Sonrasında yürüyüş alanına gidildi. Kadın platformunun ortak düzenlediği yürüyüş Bastille’de başladı ve Republic Meydanında bitti. sloganlar ve halaylar eşliğinde yürüyen kadınlar meydana geldiklerinde kurumlar adına konuşmalar yapıldı. ADKH’nın da konuşma yaptığı yürüyüş sırasında DKH ve ADKH’nın ortak çıkardığı bildiri Fransızca ve Türkçe olarak dağıtıldı.
LONDRA (13.03.2016) Avrupa Demokratik Kadın Hareketi Londra’da 8 Mart etkinliği gerçekleştirdi. Bu yıl göçmenliği tema olarak alan kadın hareketi, öncelikle kadınların yoğunluklu olarak katıldığı bir kahvaltı düzenledi. Ardından günün anlamına dair yapılan konuşma ve saygı duruşunun ardından DKH ve ADKH’nın ortak bildirisi okundu. Sonrasında ise Kadın hareketinin hazırladığı Kürdistan’a Hawar şiir dinletisi ilgiyle izlendi. Göçmenliğe dair sunumdan önce sinevizyon gösterisi yapıldı ve ardından Fransa’nın Calais şehrine yapılan ziyarete dair izlenimler ve Avrupa’da an itibariyle göçmenlerin yaşadığı durum ve AB’nin son süreçteki görüşmeleri ve bunların önümüzdeki süreçte yansımaları üzerine değerlendirme yapıldı.
LONDRA( 13.03.2016) Londra’da kurulan ve ADKH, Roj Kadın, Yeni Kadın, SKB, Kırkısraklılar Kadın Komitesi, Dersim Derneği Kadın Komitesi, Alkaslar Derneği Kadın Komitesi’nin yer aldığı Kürdistanlı ve Türkiyeli Kadınlar-8 Mart Platformu aldığı bir dizi eylem kararı aldı. Bunlardan ilki 5 Mart günü düzenlenen enternasyonal 8 Mart yürüyüşüne katılmaktı. Platform ortak pankartıyla bu yürüyüşte yerini alarak bugün Kürdistan’da yaşanan katliamlara değinerek güzergah boyunca kamuoyunun dikkatini çekmeyi başardı.
Bir diğer etkinlik ise Kürdistanlı ve Türkiyel, kamuoyuna yönelik 8 Mart Platformu olarak bir yürüyüş düzenlendi. akşam saatlerinde yapılan yürüyüşte kadına yönelik cinsiyetçi söylemler teşhir edildi. ADKH yayınladığı bildirisininin dağıtımını yaptı.
Yine Platformun son olarak gerçekleştirdiği etkinlik ise yürüyüş sonrası yapılan panel oldu. Panele HDP Ağrı milletvekili Dirayet Taşdemir ve platform adına ise ADKH aktivisti İnci Kaya panelist olarak katıldılar. 8 Mart Platformunun bu yıl tema olarak aldığı Göçmenlik – Yükselen Irkçılık ve Özsavunmalar üzerine yapılan panelde ilk konuşmayı İnci Kaya yaptı. Gçömenlik üzerine sunum yapan İnci Kaya; “Bugün Orta Doğu’da yaşanan durum orada yaşayan kadim halklar ve tüm insanlık adına oldukça elim bir durumdur. Yaratılan savaştan tüm halklar zarar görmekte ve tüm dünyanın gözü önünde Kürt ulusuna yönelik bir soykırım yaşatılmaktadır. Ama başka bir gerçek daha var ki; o da bugün Kürt ulusu için kendi bağımsızlığını kurmak adına belkide tarihte hiç olmadığı kadar iyi bir fırsat ortaya çıkmıştır.” Konuşmasına bugüne kadar yaşanan göç sonucu çıkan istatistiklere de değinen Kaya, göçmenlerin göç yollarında uğradıkları şiddet, zorluklar, kadınların yaşadıkları, ayrımcılık, ırkçılık ve benzeri sorunlara dair gerek Kuzey Kürdistan’da gerekse de Avrupa’da ki kamplardaki durumu anlatarak bunun sonucunda Avrupa’nın ‘Hoşgeldiniz Kültürünün’ tam bir yalan olduğu, işin özünde yaratılmak istenenin uzun vade de göçmenlere yönelik koşulların zorlaştırılması ortamlarının yaratılması olduğunu açıkladı. AKP iktidarının günlerdir süren AB görüşmelerinin önümüzdeki süreçlerde bizlere nasıl yansıyacağınıda belirten panelist Kaya, bundan sonrasında devrimci demokrat kurumlar olarak yapılması gerekenin emperyalistlerin ve tabiki AKP iktidarının yarattıkları savaş ortamları sonucu insanları topraklarından etmelerinin altında yatan çıkar ve paylaşım dalaşını teşhir etmek ve örgütlü bir şekilde onların karşısında durmak olduğunu söyledi.
İkinci panelist olarak söz alan HDP Ağrı Milletvekili Dirayet Taşdemir ise yaptığı konuşmada; “Bugün Kürdistan’da yaşananlar faşizmin bir uygulamasıdır. Faşizm özü itibariyle ötekinin yok edilmesidir. Faşizmin karşısında ise bir direniş cephesi var, direnen halklar var. Tüm bu katliamlara rağmen orada ciddi bir kadın direnişi var ve bundan dolayı daha yoğun bir saldırı var. Kadınlar farklı tarihsel dönemlerde her zaman bir direniş ruhu göstermişlerdir ve bugün de bu ruhu Cizre’de ve Sur’da görüyoruz. İlk yönelinenin kadın olması, kadın bedeninin teşhir edilmesi bir faşist cinsiyetçi ideolojinin sonucudur. Bizler bunun bilincindeyiz. Özsavunmasını Rojova’da tarihe yazan Kürt kadınları orada o toplumun ilerisini temsil ediyorlar. işte gerek Akp faşist zihniyetinin ve gerekse de Orta Doğu’da yaşatılanlar kadın iradesinin teslim alınmasının da çabasıdır. Bedenlerin teşhir edilmesi bir teslimiyetin gösterilmesi için verilen bir ideolojik mesajdı. 40 yıldan bu yana Kürdistan’da kadın üzerinden ,insanlık suçları işlendi ve devam ediyor. Direnişte devam ediyor, edecek.”
panel gelen soruların cevaplandırılmasıyla sona erdi.
VİYANA (12.03.2016) 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü vesilesiyle Viyana’da bir etkinlik gerçekleştirildi. Avrupa Demokratik Kadın Hareketi’nin de içinde olduğu ve Yeni Kadın, Avesta Kürt Kadınları örgütlerinin yer aldığı kadınlar 8 Mart vesilesiyle yaptıkları etkinlikte sinevizyon, konuşmalar ve kültürel bölüm yer aldı. Yapılan açıklamada bu geceden gelen gelirin Sur ve Cizre’de ki kadınlara gönderileceği bilgisi verildi.
Ayrıca yine 5 Mart 2016 günü ADKH, Avesta Kürt Kadınları, Komitern, Rotenfrauen Komitesi, Yeni Kadın ve Alevi Kadın Kolları 8 Mart yürüyüşüne ortak pankart ve sloganlarla katıldılar.
İsviçre’nin Zürih kantonunda binlerce kadın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle “Cinsiyetçiliğe, kapitalizme ve savaşa karşı, örgütlü mücadele” şiarıyla bir yürüyüş gerçekleştirdi
ZÜRİH (13.03.2016) – İsviçre’nin Zürih kantonunda binlerce kadın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle “Cinsiyetçiliğe, kapitalizme ve savaşa karşı, örgütlü mücadele” şiarıyla bir yürüyüş gerçekleştirdi.
12 Mart Cumartesi günü (Dün), İsviçreli yerel kadın kurumlarıyla beraber Türkiye-Kuzey Kürdistanlı kadın kurumlarının ortak çağrısıyla saat 13:30’da Zürich Hechtplatz’da bir araya gelindi.
“Kadın mücadelesi özgürlüğü yeşertir!” pankartıyla alana çıkan Avrupa Demokratik Kadın Hareketi’nin kortejinde; Rosa Luxemburg, Clara Zetkin, Alexandra Kollantai, Meral Yakar, Barbara Anna Kistler ve Berna Ünsal’ın resimleri taşındı.
Yürüyüş boyunca belli noktalarda durularak, her kurum kendi bildirisini okudu. ADKH adına, “Çıplak bedenlerimizle örgütlü mücadeleyi büyütelim” başlıklı merkezi açıklama Almanca olarak okundu.Yürüyüşte sık sık Almanca, Kürtçe ve Türkçe sloganlar atıldı. “Yaşasın 8 Mart”, “Jin jîyan azadî”,” 8 Mart kızıldır-kızıl kalacak”, “Yaşasın enternasyonal kadın dayanışması” sloganları atılan yürüyüşte, İsviçre’nin dünyaca bilinen ünlü bankalarından biri olan UBS ve kadın bedeninin meta olarak kullanıldığı Hooters adlı restoran önünde boyalarla protesto eylemi gerçekleştirildi. Zürih’in işlek caddelerinden geçilerek süren 8 Mart yürüyüşü, bitiş noktası olan Helvetiaplatz’a gelinmesinin ardından slogan ve alkışlar eşliğinde sonlandırıldı.
Amed hapishanesinde yaşanan firar olayının ardından sürgün sevkler giderek artıyor. Geçtiğimiz günlerde bir çok siyasi erkek tutsağın Amed hapishanesinden başha hapishanelere sürgün edilmesinin ardından bu seferde kadın tutsaklar başka hapishanelere sürgün edildi
HABER MERKEZİ (13-03-2016)- AKP bir yandan Kürdistan’da başlattığı savaşı büyütürken bir yandan da hapishanede bulunan siyasi tutsaklara yönelik saldırılarını sürdürüyor. AKP’nin hapishanede ki siyasi tutsaklara yönelik baskı ve sindirme adımlarının yeni durağı Amed E Tipi Kapılı Hapishanesi’nde bulunan kadın tutsakları sürgüne göndermek oldu.
Amed E Tipi Kapılı Hapishanesi’nde bulunan ve aralarında gazeteci Beritan Canözer ve DBP Bağlar İlçe Eşbaşkanı Reyhan Kavak Özbek’in de bulunduğu 19 kadın siyasi tutsak sürgün edildi.
Amed E Tipi Kapılı Hapishanesi’nde bulunan siyasi tutsaklardan 6’sının firar etmesi ardından kentteki hapishanelerden sürgünler sürüyor. En son dün gece Amed E Tipi Kapılı Hapishanesi’nde bulunan JINHA muhabiri Beritan Canözer ve Sur’dan geçtiğimiz günlerde çıkartılan DBP Bağlar İlçe Eşbaşkanı Reyhan Kavak Özbek’in de aralarında bulunduğu 19 kadın siyasi tutsak, firar olayı ve açlık grevleri bahane edilerek Bakırköy, Sincan, Gebze ve Şakran hapishanesine sürgün edildi.
Karaman’da bir öğretmenin tarikat evlerinde en az 45 erkek öğrenciye tecavüz ettiği ortaya çıkt
HABER MERKEZİ (13-03-2016)- Karaman’da bir öğretmenin tarikat evlerinde en az 45 erkek öğrenciye tecavüz ettiği ortaya çıktı, Olayın ortaya çıkması üzerine başlatılan soruşturmaya gizlilik kararı getirilirken, öğretmende tutuklandı.
BirGün Gazetesi’nden Serbay Mansuroğlu’nun haberine göre Karaman merkezde bir okulda görev yapan Eğitim Bir Sen üyesi sınıf öğretmeni M.B. sözkonusu tarikat evlerinde kalan öğrencilere özel ders vermek için gidiyordu. M.B. özel ders için gittiği çeşitli evlerde öğrencilere tecavüzde bulundu. Olay bir öğrencinin durumu ailesine anlatması üzerine duyuldu. Şikayet üzerine öğretmen M.B. 4 Mart Cuma günü okula gelen polisler tarafından gözaltına alındı. Savcılıkta ifadesi alınan öğretmen M.B. çıkarıldığı mahkemede tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Savcılıktan gizlilik kararı
Savcılık dava dosyası hakkında gizlilik kararı aldı. Tutuklanan sınıf öğretmeni M.B.’nin görev yaptığı okula yerine başka bir öğretmen görevlendirildi.
Hastaneden rapor
Öğretmenin tutuklanmasının ardından 8 öğrenci aileleriyle birlikte 6 Mart tarihinde Karaman Devlet Hastanesi’ne gitti. Kontrolden geçen çocuklar tecavüzü raporla belgeledi.
İdari soruşturma
Karaman İl Milli Eğitim Müdürü Asım Sultanoğu, “Öğretmenin tutuklandığı bilgisi doğru. Ancak gizlilik kararı bulunan dosya hakkında detaylı bilgi vermem doğru olmaz. İddia ve detayları araştırmak için idari soruşturma başlattık” ifadelerini kullandı.
Cumartesi Anneleri’nin 572. haftasında 1995 yılında İzmir’de şüpheli bir şekilde yaşamını yitiren Nurettin Toluk’un akıbeti soruldu. Eylemde konuşan kayıp yakını İrfan Bilgin, “Biz artık kendi kayıplarımızı anlatamaz olduk. Biz, Gezi’yi, Suruç’u, Ankara’yı, Sur’u Cizre’yi unutmayacağız. Bizi bu dertlerimiz birleştirdi. Acılarımız bizi birleştirdi ortak mücadele etmeliyiz” dedi
HABER MERKEZİ (12-03-2016)- Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması için sürdürdükleri adalet arayışlarının 572’nci haftasında yine Galatasaray Meydanı’nda oturma eylemi düzenledi. “Failler belli, kayıplar nerede?” pankartını açan Cumartesi Anneleri, kaybedilen yakınlarının fotoğrafları ve kırmızı karanfiller taşıdı. Suruç, Ankara katliamı ile Gezi Direnişi’nde yaşamını kaybedenlerin aileleride destek verdiği eylemde, 1995 yılında İzmir’de şüpheli bir şekilde yaşamını kaybeden Nurettin Toluk’un akıbeti soruldu.
‘Devlet için gözaltında kaybetmek külfetli bir iş oldu’
Eylemde ilk olarak 1994’te Ankara’da kaybedilen Kenan Bilgin’in kardeşi İrfan Bilgin konuştu. “Biz artık kendi acılarımıza üzülemiyoruz” diyerek konuşmasına başlayan Bilgin, Cumartesi Meydanı’na her geçen gün yeni acılı ailelerin dahil olduğunu belirtti. Geçmiş dönemlerde hükümetin gözaltına alıp, sorgulayıp ondan sonra kaybettiğini ancak günümüzde, Sur’da, Cizre’de Silopi’de insanları evlerinde infaz ettiklerini hatırlatan Bilgin, “Artık devlet için gözaltında kaybetmek külfetli bir iş oldu. Devlet artık insanları evlerinde katlediyor. Biz artık kendi kayıplarımızı anlatamaz olduk. Biz bunları Gezi’yi, Suruç’u, Ankara’yı, Sur’u Cizre’yi unutmayacağız. Bizi bu dertlerimiz birleştirdi. Acılarımız bizi birleştirdi ortak mücadele etmeliyiz” dedi.
‘Erdoğan dur artık’
Bilgin’in ardından 1994’de Mardin’de kaybedilen Nihat Aydoğan’ın eşi Halime Aydoğan söz aldı. Aydoğan, yıllardır eşinin kemiklerini aradıklarını ancak kemikleri aramaktan vazgeçtiğini ifade ederek, “Biz yorulduk artık. Biz bıktık usandık. Biz artık sadece barış istiyoruz. Erdoğan dur artık. İnsanları katletmekten vazgeçin” dedi.
Aydoğan’dan sonra 1980’de İstanbul’da kaybedilen Hayrettin Eren’in kardeşi İkbal Eren konuştu. “Anneler ağlamasın dedikçe bu meydandaki anne sayısı artıyor. Kayıplarımızın sayısı artıyor. Acılı insanların sayısı artıyor. Biz artık çözüm istiyoruz barış istiyoruz” diye konuştu.
‘Yüksekova Sur, Cizre ve Silopi gibi olmasın’
Yarın Yüksekova’da sokağa çıkma yasağının ilan edileceğinin açıklandığı eylemde, Yüksekova’da haftalardır eylem yapan kayıp yakınlarının gönderdiği mektubu Yüksekova’da 1990’lı yıllarda babası kaybedilen Vahap Canan okudu. Yüksekovalı kayıp yakınları mektuplarında, her hafta kayıplarının akıbetini sormak için oturma eylemi yaptıklarını ancak sokağa çıkma yasaklarından sonra oturma eylemi yapamayacaklarını belirterek, “Yüksekova, Sur, Cizre, Silopi gibi olmasın” diye seslendi.
‘Toluk’un izine rastlanamadı’
Canan’ın mektubu okumasının ardından haftanın basın açıklamasını Cumartesi İnsanları’ndan Ümit Dişli okudu. Dişli, 1995 yılında İzmir’de şüpheli bir şekilde yaşamını kaybeden Nurettin Toluk’un akıbetini sordu. “68 yaşındaki Nurettin Toluk İzmir/Kadifekale’de oğlu Bülent ile yaşıyordu. Toluk işlem yaptırmak için gittiği Güzelyalı Mahalle muhtarı ile aralarında bir tartışma yaşandı. Muhtarın şikayeti üzerine aranmaya başlayınca da geçici bir süre evden ayrıldı” diyerek Toluk’un kaybedilme sürecini anlatan Dişli sözlerini şöyle sürdürdü: “Toluk 16 Mart 1995 tarihinde oğlunun yerini söylemesi için gözaltına alınarak Kadifekale Karakolu’na götürüldü. Gözaltı süresi dolduğu halde serbest bırakılmayınca karakola giden avukata önce Nurettin Toluk’u serbest bıraktıkları sonra da hastaneye tedavi için götürdükleri söylendi. Tüm hastaneleri dolaşan ailesi Toluk’un izine rastlamadı”
‘Toluk’un akıbeti açıklansın’
9 aylık ısrarlı bir arayışın ardından Toluk’un “kimliği meçhul kişi” olarak kimsesizler mezarlığına gömüldüğü gerçeği açığa çıktığını hatırlatan Dişli, “Ölümü tren kazası olarak kayıtlara geçse de Toluk’n ölümü şüphelidir. Toluk’un başına gelenler kamuoyuna tam olarak açıklanmalı ve onu kaybedenler yargılanarak cezalandırılmalıdır” dedi.
Cumartesi Anneleri’nin 572’nci oturma eylemi Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin katledilmesinin üzerinden tam 15 hafta geçtiğinin hatırlatılması ile sona erdi. (DİHA)
Avrupa’da 8 Mart Dünya emekçi kadınlar günü kapsamında yapılan etkinlikler devam ediyor. Bu etkinlikler kapsamında ADKH tarafından İsviçre-Zürih’te bir panel gerçekleştirildi
HABER MERKEZİ (09.03.2016)-Avrupa Demokratik Kadın Hareketi, 6 Mart Pazar günü Saat 13.00’de Zürih-Winterthur Alevi Kültür Merkezi’nde “Göç ve Göçmenlik” konulu panel gerçekleştirdi. ADKH adına yapılan açılış konuşmasının ardından savaşta göç yollarında yaşamını yitirenler için saygı duruşu gerçekleştirildi. Panele, Neuchâtel Üniversitesi’den sosyolog İbrahim Soysüren, İsviçre Emek Partisi (PDA) adına hukukçu Nesrin Ulu, İsviçre Demokratik Haklar Federasyonu adına Zeynep Kara, Demokratik Kadın Hareketi adına Kıvılcım Arat ve Avrupa Demokratik Kadın Hareketi adına da Dilek Dal panelist olarak katıldı.
Avrupa’ya Göç Dalgası Artmakta!
Panelde ilk olarak söz alan sosyolog İbrahim Soysüren:
“Göç söz konusu olduğunda karmaşık toplumsal süreçlerden bahsedilmekte. Beklenmeyen sonuçları olan süreçlerden bahsediyoruz. Avrupa ülkelerindeki göç politikaları sonuçlarına baktığımızda başarısızlığa mahkûm süreçler olduğunu görmekteyiz. Arap Baharı olarak adlandırılan süreç 2010’da başladı ve savaştan kaçan insanlar öncelikle çevre ülkelere dağıldılar ve zamanla bu insanlar, Suriyeliler savaşın akabininde geriye dönüş umutlarını kestiler ve bununla birlikte Avrupa’ya doğru göç dalgalarının arttığını gördük.
Bugün, dünyada en fazla mülteci nüfusu Türkiye’de bulunmaktadır. Bugünkü Avrupa’ya göç eden insanlar ise aslında Suriye’den değil Türkiye’den gelmekte olduğunu söylemek zorundayız. Çünkü bu insanlar uzun süredir Türkiye’de sokaklarda yasamakta ve tek umutları Avrupa’ya gelmektir. Yani bu insanlar Suriye’den değil Türkiye’den gelmektedirler. Ve hepsi röportajlarda Türkçe konuşmaktadırlar. Bu Türkiye açısından sorgulanması gerekmektedir. Avrupa bir mülteci pazarlığı yapmaktadır. Avrupa’daki bakış, çevre ülkelerde kalırlar, biz de yârdim ederiz. Ancak Türkiye’deki koşullar çok kötü. Buraya gelenler Suriyeliler bu anlamda uzun bir süreç Türkiye’de kalıp orada yaşam imkânı bulamayarak Avrupa yollarına düşmüşler ve gelenlerin büyük oranının üniversite bitirmiş kimseler olduğunu gözlemlemekteyiz. Bu durum sınıfsal bir farklılığı da göstermektedir. Bu anlamda Avrupa Birliğinin istememe ve gözünü kapatması esasta Schengen özgürlük alanı yaratma hikâyesi ile dış sınırları artırarak, duvarları yükselterek içeridekilerin rahatça dolaşılması hesaplanmaktadır.
Ülkeler çitler ve duvarlar örmekte özellikle 2015 sonlarına doğru bu politikadan ötürü Makedonya’da 35 bin civarında insanın kaldığı söylenmekte. Deniz yolunun daha az kullanılmasının nedeni denizdeki ölümlerdir. İstatistikler 2014-2015 yıllarında 10 bin göçmenin Akdeniz’den Avrupa’ya geçerken yaşamını yitirdiğini göstermektedir. Uzmanlar daha fazla olduğunu yani 30 bine yakın insanın öldüğünü düşünmekte. Avrupa ülkeleri çerçevesinde güncel olarak yaşatılan ise korku, işgal kaygısıdır. Evet, Suriyeliler fazla, rahat yerlerden gelmiyorlar aylar süren zorlu yolculuklardan geliyorlar ve bu göz ardı ediliyor.
Avrupa’daki göçmenlik politikaları ile eskiden ekonomik göçmenleri istemiyoruz derlerdi. Şimdi ise kısacası istemiyoruz denmekte. Bugün yaşanan süreç, 2. Dünya savaşı sonrası en büyük göç dalgasıdır. Tüm Avrupa’da bunca gürültüye rağmen bir milyon üç yüz kişinin geldiğini görüyoruz. Almanya ise bu gelen ilticacı dalgasını çeken en önemli ülke olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye, kısa bir sürede bu kadar bir mülteciyi barındırdığı için araştırmacılar açısından ilginç bir örnek olmakta.
Türkiye’nin bütün bir AB ilişkisi, para pazarlıkları göçmenler üzerinde şekillenmekte. Türkiye, AB açısından şu şekilde değerlendirilmekte; biz bunlarla anlaşamazsak geçen yıl gelen göçmen sayısının bir kaç katı göçmen sayısı ile karşı karşıya kalacağız, demektir. Bu durumdan kaynaklı uluslararası ilişkilerde Türkiye’nin yaptıklarına göz yummaya yol açmaktadır. AB, Zaman gazetesinin el konulmasına tepki göstermiş gibi görünse de esas da seslerini çıkarmamakta. Burada göç önemli bir faktör olmaktadır. Erdoğan rejiminin eleştirilmesi sınır kapılarının açılması korkusu yaşanmaktadır. Böyle bir pazarlık süreci söz konusuyken, öte yandan kötü şartlar altında insanlar hayatlarını sürdürmekte, bir daha geri dönemeyecekleri için ülkelerde hayatlarını kurmaya çalışıyorlar ve özellikle kadınlar ve çocuklar üzerinde kötü muameleler gözlemlenmektedir. Bu politikalar ile boşa çıkacaktır, bu şaşırtıcı değil önümüzdeki dönemde Suriye ile birlikte başlayan sürecin sonuçlarını tartışacağız.” diyerek sunumunu sonlandırdı.
Sınırlar, Yasalarla Güvence Altında!
İkinci panelist olarak katılan İsviçre Emek Partisi (PDA) aktivisti, hukukçu Nesrin Ulu:
“Tarihsel açıdan hukuk din ile iç içe geçmiştir, gerek tek tanrılı gerekse de çok tanrılı dinlerde de oluşturulan kurallar hukukun temelini oluşturmuş ve aydınlanma süreci ile devletin yasama organları tarafından yasalar düzenlenmeye başlanmış ve kolluk güçleri bu yasaların uygulanması rolünü üstlenmiş ve gerektiğinde şiddet kullanılmıştır.
Anaerkil hukuk sistemi varlığı araştırmalarla ortaya konulmuş, komünal yapılanma. Anaerkil toplumlarda egemenlik sisteminin olmadığı, kadın ile erkeğin eşit olduğunu vurgulamak gerekmektedir. Ortaçağda erk hukuk sistemi ile binlerce kadın cadı mahkemelerinde infaz edilmiştir. 9 milyon cadı avı gerçekleştirilmiştir.
Din, toplumun hukuk kuralları olarak varlığını sürdürmüştür. Kadınların taşlanması sadece İslam’a ait değil eski İncil’de kadınlar bölümünde aynı uygulamalar yer almaktadır. Bütün dinler kadının üzerinde özel tasavvur görmekte.
Erkek egemen hukuk sistemi aydınlanmadan sonra da çok fazla değişmedi. Bugüne kadar kadın kendi kimliği için çok mücadele vermiştir. Kürtaj hakkı, çalışma hakkı vs. bunlar için kadınlar mücadele verdi ve bunlar ölümü göze alarak mücadele ile kazanılan haklardır.
Bugün İsviçre yasalarında, dolandırıcılık suçu, şayet suçlanan kişi organize suç işlemişse 10 yıla kadar ceza alırken, yine tecavüz suçu da 10 yıllık cezaya tabi tutulmaktadır. Dikkat çektiğimiz paraya yönelik bütün suçlar kadına ve çocuğa yönelik suçlardan çok daha önemli görülmektedir. Bu durum erk hukuk sisteminin özelliğidir. Günümüzde bir sürü kadın göç etmektedir. Kadınlar, ekonomik iş gücü olarak kendi ailesini beslemek için başka ülkelerde ev içi alanlarda çalışmakta. En ağır koşullarda çalışıp en ciddi sömürüye cinsel saldırılara maruz kalmaktadır. Son savaşla göç eden kadınların sayısı erkekleri geçmiştir. Bu anlamda Suriye’de erkekler kalıp savaşırken kadınlar ve çocuklar göç yollarına düşmüşlerdir. Avrupa ise göçmenlere yönelik seçici davranmakta, diplomalı gençleri almakta. Göçmenlik Avrupa açısından kabul gören bir olgu değildir. Bu hukukta kayıt altına alınmıştır, yani sınırlar yasalarla güvence altına alınır. İsviçre konsolosluk ilticasını kaldırmış ve vize uygulamaları gibi, bütün bürokrasi gelmeleri zorlaştırmak için yapılmıştır. Hukuk: sokakta yapılır, parlamentoda değil, biz sokaktan çekilirsek, parlamento istediğini yapar.
Son yapılan ırkçı-göçmen karşıtı referandumda, sokağın pratiği sandığa yansımıştır. Hayır, oyu, başarıdır.”diyerek sözlerini sonlandırdı.
Irkçılık ve Faşizm Dayanak Olarak Kullanılıyor!
ADKH’nin gerçekleştirmiş olduğu “Göç ve Göçmenlik” panelinde üçüncü katılımcı olarak söz alan İsviçre Demokratik Haklar Federasyonu aktivisti Zeynep Kara:
“Emperyalist kapitalist sistemin dünyayı yaşanmaz hale getirdiğini görmekteyiz. Aşırı kar hırsı ile Ortadoğu halklarına kan kusturulmaktadır. Dünya genelinde üretimin 90% çok uluslu tekellerin elinde bulunmakta. Ekonomik yoksullaşma, mezhep savaşları, bölgesel savaşların olduğu bir dünya da yaşıyoruz. Bu açıdan göç ve göçmenlik olgusunu buradan tartışmak zorundayız. Bu da emperyalist sistemin bir sonucu olmaktadır. İDHF, göçmenlerin ekonomik, demokratik, hukuksal mücadelesini vermek açısından ortaya çıkmış bir politik kitle örgütüdür. Bu anlamda politik bir göçmen hareketi yaratma hedefindeyiz. Hukuki bir mücadelenin yanısıra, esas neden ekonomik öz ise biz bu mücadeleyi emperyalist kapitalist sistemden bağımsız ele alamayız, kalıcı toplumsal haklar ve dönüşümler için bu perspektifle faaliyetlerimizi örgütlemek zorundayız. Burjuva demokrasisi yerine devlet karşıtlığı ile duruşu göstermeliyiz.
Sistem yapısal krizini aşmak için ırkçılığı ve faşizmi hep dayanak olarak kullanmıştır.
Bütün göçmen örgütlülerinin bu yönlü bir gündemi olmalı ve platformlar kurulmalı.
ADHK olarak bizler, göçmenlik kapsamında “biz buradayız, çünkü siz oradasınız” kampanyası gerçekleştirmekteyiz. Sokak çalışmalarından panellere dek bu kampanya sürdürülüyor.” diyerek konuşmasını Berna Ünsal’ın “Yaşasın kadınların kurtuluşu, yaşasın insanların kurtuluşu, o özgür altınçağ mücadelemiz.” sözleriyle sonlandırdı.
Göç, Devlet Politikasıdır!
Demokratik Kadın Hareketi adına panele katılan Kıvılcım Arat:
“Zorunlu göç tartışmaları bağlamında yersiz yurtsuz kalma ve yeniden yapılanma sürecini kadın üzerinden ele almak daha doğru bir yöntemdir. Ev aynı zamanda bir direniş alanı olarak kadının kendi evini koruması gibi bir zorunluluk haline geliyor. Genel kuramlarda ev alanı geleneksel alan, özel alan olarak tanımlanmakta ve bu anlamda evi tartışıp politika üretmek gerekmekte ve genel olarak kadın ve ev özdeş anlamda kullanılmakta. Göç bir sonuç değil bir başlangıçtır, bu anlamda sonuç tanımlaması doğru değildir. Ev, kadın bir için bir varoluş alanı bu anlamda evin kaybedilmesi gündelik hayat pratiklerinin kaybedilmesi ve yeniden şekillendirilmesidir. Örnek köyden şehire yapılan göçte pratik değişimi gözlemlenmektedir. Ev, feminist ve sosyalist literatürde eleştirilmiş ve kadını kısıtlayan bir alan olarak belirlenmiştir. Ancak evin yalnızca baskıcı bir alan olmadığını anlamaktayız. Ev, ekonomik bir birim olarak; duygusal ve aidiyet noktasında mekânsal sınırların ötesinde, toplumsal ilişki alanlarının oluşturulduğu bir alan olarak karşımıza çıkmakta. Kürtlerde zorunlu göç bağlamında ev;
Kadın mekânı olarak tanımlanmaktadır. Sürgün ve zorunlu göç ile ev mekânsal alanı aşmakta, bu anlamda ev yurda, ataların bulunduğu toprağa ve aile ilişkilerin olduğu bir alan olmakta.
Ev, bu anlamda gündelik yaşamın takip edilmesi olmakta ve komşuluk sosyal ilişkilerin olduğu yerden yabancı alanlara taşınmakta.
Evin kaybı nasıl gerçekleşmekte; 90’lı yıllarda Türkiye’de zorunlu göç nasıl karşımıza çıkmakta.
Kürdistan’da gerillaların aktif faaliyetleri ile devlet tarafından zorunlu göç bir politika haline getirildi ve bölge kırsalının yeninden düzenlenmesi amaçlandı. Bu dönemlerde cinsel şiddet özellikle kadınlara sistemli bir şekilde uygulanmış. Bu anlamda savaşın ilk mağduru olarak kadınlar karşımıza çıkmaktadır.
Bu anlamda Dünya da toplumu ve bir halkı cezalandırmak adına kadına sistematik politikalar ile cinsel şiddet uygulanmıştır. Buna en bariz örnek Bosna-Sırp savaşıdır. Bugün bu savaştan kaynaklı tecavüz sonucu doğan binlerce çocuk var ve bu çocukları ne Sırplar ne de Bosnalılar kabul etmekte ve iki toplumun kabul etmemesi aidiyet kimliklerini oluşturmalarında engel teşkil etmektedir” diyerek konuşmasını bitirdi.
Kadınlar Direnişi Giydiğinde, Korku Duvarı Yıkılır!
Göç ve Göçmenlik panelinin son konuşmacısı olarak Avrupa Demokratik Kadın Hareketi adına Dilek Dal:
“Yaşadığımız bu bölgelerde emperyalizmin savaş planları yapılmakta ve Ortadoğu’da kanlı bir şekilde uygulanmaktadır. Avrupa devletleri savaş mağdurlarına sınırları kapatırken, insanları ölüm yolculuğuna sürüklemektedir. Bu göç yollarında özellikle kadınların ve çocukların yaşadıkları onlarca kalıcı travmalara yol açmaktadır. Uluslararası Af Örgütü, Irak ve Suriye’den yola çıkıp Avrupa’ya ulaşmaya çalışan kırk mülteci kadınla yaptığı röportajlar sonrası bir rapor yayınladı. Buna göre kadınlar göç yollarında tacize, tecavüze, şiddete uğramış. İnsan tacirlerinden güvenlik görevlilerine, askere; aynı çadırlarda kaldığı erkeklerden eşlerine dek şiddetin her türlüsünü psikolojik, fiziksel ve cinsel yönleriyle yaşamışlardır. Bilimsel araştırmalar uzun bir dönem göçmen kadınları konu edinmemiş. Göçmen kadın, 60’lı yıllardan sonra araştırmalarda yer almaya başlamıştır. Bu anlamda göçün kadınlaşması kavramı geliştirilmiştir. Avrupa gelişen sanayileşme ile birlikte ilk göç dalgalarında çoğunluklu olarak erkek iş gücüne ihtiyaç duymuş. Akabinde aile birleşimleri ile kadınlar ve çocuklar yoğunluklu olarak göç etmiştir. Günümüzde ise kadınlar erkeklere oranla daha fazla göç etmektedirler. Bu anlamda göçün kadınlaşması ayni zamanda is pazarının transformasyona uğraması, hizmet sektörünün artması ve kadının is gücüne ihtiyaç duyulmasıdır. Peki, göçmen kadınlar hangi alanlarda çalışmaktadırlar? Uluslararası çalışma örgütüne (ILO) göre dünya da 53 Milyon kişi ev islerinde çalışmakta ve bunun % 83’ ünü kadınlar oluşturmaktadır. Ancak bu sayı daha da fazla olabilir. Çünkü kayıtsız ve güvencesiz çalışmanın yoğun olduğu bir sektör. Yine göçmen kadınların yoğun olarak istihdam edildiği alanlar insan ticareti, hizmet sektörü, sağlık ve bakımdır. Mesela gerek özel evlerde gerekse de kurumlardaki yaşlı ve çocuk bakımı gibi. Bu işlerin ortak özelliği ise toplumsal statüsü düşük ve çalışma koşullarının esnek olmasıdır. Bunun yani sıra göçmen kadın isçiler bu alanlarda ucuz is gücü olarak görülmekte ve büyük bir sömürüye maruz kalmaktadırlar. Yine bu is alanlarda sendikalaşmanın, hak alma mücadelesinin eksikliğinden kaynaklı hak gaspları daha rahat uygulanmaktadır. Gördüğümüz üzere gerek sınıfsal, gerek cinsel gerekse de göçmen kimliğimizden ötürü daha fazla eşitsizliklere uğramaktayız.” diyerek konuşmasını şu sözlerle tamamladı:
“Göçmen olmamız, kadın olmamız, alt sınıftan olmamız bizleri eşitsizlikler piramidinin en altına katmaktadır. Her geçen gün ırkçılık artmakta, sosyal haklar geri alınmakta. Gelişen sağ eğilim ile sadece egemen ulus kimliği değil erk zihniyet de gelişmektedir. Çünkü sağ eğilim, kadını klasik rollerin içine hapsetmeye ve kazanılmış haklarını (doğrum kontrolü, annelik izni vs.) gasp etmeye yönelir. Bizler, bu yüzden mücadele ederken bir yönümüzü de buraya çevirmeliyiz. Burada yaşadığımız sorunlara karşı aktör olmalıyız. Bunun yolu da bir araya gelmemizdir. İşçi kimliğimizle sendikalarda, göçmen kimliğimizle ırkçılığa karşı platformlarda, yine savaş karşıtı platformlarda, kadın kimliğimizle kadın örgütlülüklerinde, enternasyonel çalışma alanlarda yer almalı, bizzat bu hareketlerin aktörleri olmalıyız. Çünkü kadınlar direnişi giydiklerinde, toplumda korku duvarı yıkılır. Bizler, ADKH olarak bu mücadelede politik tepkimizi ortaya koymak ve görünür kılmak için sizleri örgütlenmeye ve birlikte ses olmaya çağırıyoruz. ” vurgusuyla, ADKH’nin örgütlemiş olduğu “Göç ve Göçmenlik” paneli, soru-cevap bölümünün ardından sonlandırıldı.
Avrupa’da Kadın örgütlerinin çağrısı ile bir araya gelen kadınlar, 8 Mart’ı coşkuyla karşıladı
Avrupa Demokratik Kadın Hareketi’nin de içinde yer aldığı Kadın platformların çağrısıyla 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü vesilesiyle Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde bir araya gelen kadınlar; Enternasyonal dayanışmanın mücadele ruhu ile sokaklarda sloganlarıyla 8 Mart’ı karşıladılar.
Duisburg’da Avrupa Demokratik Kadın Hareketi, Almanya Kürt Kadın Hareketi, Yeni Kadın, SKB, NAV-DEM Duisburg, MLPD, Uluslararası Dayanışma Duisburg, VERDI sendikası Kadın Grubu, Pazartesi Yürüyüşü Duisburg örgütleri, Stuttgart’ta; Stuttgart 8 Mart Platformu, Londra’da; Kürdistanlı ve Türkiyeli Kadınlar-8 Mart Platformu, Innsbruck’ta; İnnsbruck Kadın Platformu, Frankfurt’ta ; Frankfurt Demokratik Kadın Platformu, Köln’de; Mücadeleci Kadın Birliği-Köln, Paris’de Kadının Sesi platformunun çağrısıyla bir araya gelen kadınlar katılmıştır. 8 Mart’ın sadece emekçi kadınların birlik, dayanışma günü değil, aynı zamanda insanca yaşamı, emeği, onuru savunduğu için zulme başkaldırmanın, yediden yetmişe kadın erkek herkesin günü vurgusu ile sürdürüldü. Organize eden kurumların konuşmalarına yer verilen mitinglerde, ortak vurgu, özgürlük için örgütlü mücadeleye oldu. Aynı zamanda kadın bedenine yönelik teşhire vurgu yapan kadınlar, Çıplak Bedenlerimiz Özgürlüğümüzdür ve Özsavunma haktır temasıyla alanlarda yerlerini aldılar.
Hazırlanan pankartların arkasında flama ve dövizleriyle yürüyen kadınlar; sık sık, “Yaşasın 8 Mart, Yaşasın Enternasyonal Kadın Dayanışması, Jin-Jiyan-Azadi, sloganlarının yanı sıra, Almanca, Türkçe, Kürtçe, İngilizce sloganlar attılar. ADKH bir hafta boyunca farklı eylemliliklerle 8 Mart’ı kutlamaya devam edecek.
Kadının sadece annelik üzerinden tanımlandığı, katillerinin ‘ağır tahrik’ ve ‘iyi hal’ indirimleri ile ödüllendirildiği, örgütlü ve militan kadınların direk hedef alınarak katledildiği böylesi bir süreçte kurultayın “Kadın yönetime, Kadın iktidara” şiarı ile somutlaştırılması önemli bir yerde duruyordu. Kadını erkeğe bağımlı ve sadece ev içinde tanımlayan bir toplumsal düzenin karşısında Demokratik Kadın Hareketi olarak iddiamız yaşamın her alanında öncüleşmek, önderleşmek ve özgürleşmektir. Fikir öncümüz olan komünist kadın Berna Saygılı şahsında ölümsüzleşen kadınlarımızın bıraktığı mücadele mirasını daha ileriye taşımak öncüleşen, önderleşen ve özgürleşen kadını var edebilecek bir örgütlenme ile olacaktır. Bu perspektiften baktığımızda bu şiar hem nihai hedefimizi özetliyor hem de bulunduğumuz alanlarda ön açıcı olacak politikaların temelini hazırlıyor
HABER MERKEZİ(07-03-2016)- Demokratik Kadın Hareketi’nin 13-14 Şubat tarihlerinde gerçekleştirmiş oldukları 3. Kurultayı hakkında gazetemizin 117. sayında “Kadının rengini yansıtacak bir döneme hazırlanıyoruz” başlığıyla yayınlanan röportajı okurlarımızla paylaşıyoruz.
Halkın Günlüğü Gazetesi: DKH olarak 13-14 Şubat’ta 3. Kurultayınızı gerçekleştirdiniz. Kurultay örgütleme sürecini anlatır mısınız?
Demokratik Kadın Hareketi: Kurultay örgütleme süreci bizim için yoğun bir süreçti. Uzun bir aradan sonra gerçekleştirdiğimiz kurultayımızda yeni gündemlerin tartışılması, süreç tahlili ve kadın hareketi olarak yeni politik yönelimimizi tartıştığımız bir alt kurultaylar süreci geçirdik. Bu kapsamda Kürdistan, Ege, İç Anadolu, Marmara alt kurultaylarını örgütledik. Alt kurultaylarda madde madde tartışılan programın yanı sıra; öz savunma, meclis örgütlenmeleri, seks işçiliği gibi konularda tartışılarak programlaştırıldı. Alt kurultay tartışmalarının bitmesinin ardından 13-14 Şubat tarihinde “Kadın yönetime, kadın iktidara” şiarı ile gerçekleştirdiğimiz kurultay, fikir öncümüz olan komünist kadın Berna Saygılı başta olmak üzere, özelde Kürdistan coğrafyasında çıplak bedenleriyle mücadeleyi büyütenlere ve mücadele içinde sonsuzluğa uğurladığımız tüm kadınlara atfedildi. İki gün süren kurultayın ilk günü program tartışmalarına ayrılırken ikinci gün ise “Güncel-Siyasal Gelişmeler”, “Medya ve Eril Dil” ve “ Seks İşçiliği” üzerine yapılan sunumların ardından son buldu.
H.G: Kurultayınızın ana şiarı “Kadın Yönetime, Kadın İktidara” idi. Bu şiar ile hedeflerinizi açıklar mısınız?
DKH: AKP iktidarı ile birlikte Türk, Sünni ve erkek iktidarın dışında kalan herkes oluşturulan saldırı konseptinin hedefi haline getirildi. Bu saldırılardan en fazla nasiplenen kesimlerin başında ise kadınlar geliyor. AKP iktidarı şahsında hayat bulan ırkçı, faşist, tekçi, erkek zihniyet kadın katliamlarının önüne geçmek bir yana katliamları meşrulaştıran ve artmasını sağlayan bir noktadan politika üretmeye devam ettiler. Kadını üretim içerisinde sadece ucuz iş gücü olarak gören bu zihniyet annelik dışında bir misyonu ise kadına layık görmedi.
Kadının sadece annelik üzerinden tanımlandığı, katillerinin ‘ağır tahrik’ ve ‘iyi hal’ indirimleri ile ödüllendirildiği, örgütlü ve militan kadınların direk hedef alınarak katledildiği böylesi bir süreçte kurultayın “Kadın Yönetime, Kadın İktidara” şiarı ile somutlaştırılması önemli bir yerde duruyordu. Kadını erkeğe bağımlı ve sadece ev içinde tanımlayan bir toplumsal düzenin karşısında Demokratik Kadın Hareketi olarak iddiamız yaşamın her alanında öncüleşmek, önderleşmek ve özgürleşmektir. Fikir öncümüz olan komünist kadın Berna Saygılı şahsında ölümsüzleşen kadınlarımızın bıraktığı mücadele mirasını daha ileriye taşımak öncüleşen, önderleşen ve özgürleşen kadını var edebilecek bir örgütlenme ile olacaktır. Bu perspektiften baktığımızda bu şiar hem nihai hedefimizi özetliyor hem de bulunduğumuz alanlarda ön açıcı olacak politikaların temelini hazırlıyor. Az evvel de bahsettiğimiz gibi şiarın 3 Kurultay’ın önemli hedefi; öncüleşmek, önderleşmek ve özgürleşmek
H.G: Bundan sonraki dönem planlamalarınız nelerdir?
DKH: Demokratik Kadın Hareketi olarak yeni dönemi büyük bir kampanya ile karşılamayı planlıyoruz. Bu kampanyanın esas amacı; kadın meclislerini oluşturmak ve daha geniş kadın kitlesine ulaşmak olacak. İşte tam da bu zorunluluktan yola çıkarak kadın meclislerini oluşturmak için kampanyalar örgütlemeyi önümüze koyduk. Kadın bültenini uzun zamandır çıkartamadık, yeni sürecimizin heyecanıyla bülten çalışmalarımız başlayacak. Kadının rengini yansıtacak bir döneme hazırlanıyoruz; kısacası yoğun bir dönem bizleri bekliyor.
H.G: Son olarak başta Kürdistan olmak üzere birçok alanda kadınlar sistematik saldırılara maruz kalıyor ve hedef haline getiriliyor buna dair ne söylemek istersiniz?
DKH: Devletin uyguladığı savaş konseptiyle birlikte Ağustos ayından bu yana toplam 81 kadın devlet tarafından katledildi. Ekin Wan ile başlayan süreç 57 yaşında 7 gün boyunca cenazesi sokakta bırakılan Taybet İnan ile devam etti. Kürt kadının verdiği görkemli direniş ile kadınlara yönelen saldırılar arttı. Ve bu süreçte sorgulayan, örgütlenen, öncüleşen tüm kadınlar hedef alınarak katledildi. Kürdistan’da hendek direnişinde katledilen kadınların yanı sıra Batı’da devrimci, militan kadınlar ev baskınlarında katledildi ve görüntüleri basına “sızdırıldı.” TC’nin tarihi kanlıdır. Biz nasıl ki kendi tarihimizden öğrenerek ilerliyorsak, TC’de kendi tarihinden biliyor örgütlenen kadınların neler yapabileceğini… Merallerden, Barbaralardan, Sakinelerden, Sabahatlardan, Sefagüllerden, Yelizlerden, Bernalardan biliyor kadının örgütlü gücünü. Ve bunu bildiğinden dolayı saldırılarını aynı sertlikle devam ettiriyor. Bu saldırılara verilecek en yerinde cevap ise; örgütlenmeyi geliştirmek ve yüzyıllardır süren kavgamızı büyütmek olacaktır.
kaynak; halkingunlugu.net
Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Erdal Ataş, kadın tutsaklar Aysel Koç, Sevinç Sönmez, Alev Yarar, Evrim Konak ve Bahar Demir ile ilgili Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın cevaplaması üzerine soru önergesi verdi
HABER MERKEZİ (07.03.2016) – Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Erdal Ataş, kadın tutsaklar Aysel Koç, Sevinç Sönmez, Alev Yarar, Evrim Konak ve Bahar Demir ile ilgili Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın cevaplaması üzerine soru önergesi verdi.
Kadın tutsaklarla ilgili verilen önergede şu ifadelere yer verildi;
“İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde koruma altına alınmış temel insan haklarını Türkiye Cumhuriyeti Devleti de kabul etmiştir. Son günlerde Türkiye hapishanelerindeki politik kadın tutuklular üzerinde kolluk güçlerinin baskıları artmıştır. Hapishanelerdeki politik kadın tutukluların demokratik haklarını kullanması engellenmektedir. Tıbbi tedavileri sırasında kelepçe dayatmasından sürgünlere, iletişim cezalarından disiplin cezalarına birçok ‘cezai’ işlem özelde kadın tutukluların genelde ise tüm politik tutukluların maruz kaldığı baskılardan sadece birkaçıdır.
Kasım 2015 tarihlerinde Elazığ E Tipi Hapishanesi’nde bulunan Sevinç Sönmez, Bahar Demir, Aysel Koç ve Alev Yarar’ın avukatlarından alınan bilgiye ve basında yer alan haberlere göre, kadın tutuklular hiçbir gerekçe gösterilmeksizin ve talepleri dışında farklı hapishanelere zorla sevk edilmiştir. Dört kadın tutuklu sevk sırasında gardiyan ve jandarmaların şiddetine uğramışlardır. Yine basında yer alan haberlere göre; Aralık 2015 tarihlerinde Sincan Kadın Kapalı Hapishanesi’nde bulunan kadın tutuklular 10 Ekim 2015 tarihinde gerçekleşen Ankara Katliamı’nı sloganlarla protesto ettikleri gerekçesiyle adliyeye götürüldükleri sırada hapishane ikinci müdürü denetimindeki gardiyan ve jandarmaların saldırısına uğramış; su, yiyecek, kitap gibi temel insan hakkı olan gereksinimlerini karşılamaları engellenmiştir. Bu durumu kabul etmeyen kadın tutuklular yerlerde sürüklenerek zorla tekrar hücrelerine götürülmüşlerdir. Avukatlardan alınan bilgiye göre, Şubat 2016 tarihlerinde de Gebze M Tipi Kapalı Kadın Hapishanesi‘nde bulunan Evrim Konak diş muayenesi için götürüldüğü hastanede ring aracından inerken “Cizre’de Ölen İnsanlığımızdır!” şeklinde slogan attığı için askerler tarafından darp edilmiştir. Sonrasında Evrim Konak, sürüklenerek doktora götürülmüş, doktorun kelepçenin çıkarılmasını istemesine rağmen, kolluk kuvvetleri keyfi bir şekilde doktoru baskı altına alarak doktorun talebini geri çekmesine neden olmuştur. Kelepçeli tedavinin bir işkence yönetimi ve insan hakkı ihlali olduğunu, kelepçelerinin açılmasını talep eden Evrim Konak yine darp edilerek ve yerde sürüklenerek tedavisi gerçekleştirilmeden hapishaneye götürülmüştür.
Bu bağlamda;
kaynak; halkingunlugu.net
Dersim’de Demokratik Kadın Hareketi ve Dersim Kadın Platformu 8 Mart dolayısıyla kadın tutsaklara toplu mektup gönderdi
DERSİM (07.03.2016) – Demokratik Kadın Hareketi ve Dersim kadın Platformu saat 12.00’da 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla siyasi kadın tutsaklarla dayanışmayı büyütmek için mektup gönderdi.
Yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi;” Bizler dışarıda 8 Mart’ı alanlarda karşılarken, hapishanede tutsak tutulan siyasi tutsaklarla buradan dayanışmayı büyütmek için Dersim Kadın Platformu olarak mektup yolluyoruz. Son olarak 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutlarız. ” denildi.
kaynak; halkingunlugu.net
Ülkenin dört bir yanında olduğu gibi Eskişehir’de de kadınlar 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü için bir araya geldi
ESKİŞEHİR (07.03.2016) – Eskişehir’de kadınlar, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü için bir araya geldi.
Eskişehir Espark AVM önünde 15.00 ‘da bir araya gelen aralarında Demokratik Kadın Hareketi’nin bulunduğu yurtsever, devrimci, demokrat kadın örgütleri saat 15.30’a kadar Espark AVM önünde bekleyişlerini sürdürdü. Kitle daha sonra Espark AVM önünden Adalar Migros önüne yürüdü. Yürüyüş sırasında sık sık “ Kadınlar yürüyor mücadele sürüyor”, “Kürtaj haktır engellenemez”, “Kadın katliamları politiktir”, “Trans katliamları politiktir”, “Jin jiyan azadi”, “Kadın yaşam özgürlük”, “Şiddete karşı özsavunma haktır”, “İşçi kadınım en ezilenim”, “Cinsel ulusal sınıfsal sömürüye son” sloganları atıldı. Migros önüne gelen kitle burada basın açıklamasını okudu.
Basın açıklamasında; “8 Mart 159 yıl önce New York’lu dokuma işçisi kadınların yaşamları pahasına başlattığı isyanın bir mirasıdır. Biz bu mirası evlerde, işyerlerimizde ve sokaklarda büyüterek sürdürüyoruz. Şimdiye kadar verdiğimiz mücadele, bugün meydanlara taşan isyanımız, şiddetin her türlü biçimini ortadan kaldırma, sosyal, siyasal ve ekonomik olarak bizi yok sayanlara karşı buradayız deme kararlılığımızın bir ifadesi. Bu irade sayesinde tüm renklerimizle meydanlardayız. Her gün akıllara zarar açıklamalar yaparak kadın katliamlarının, nefret cinayetlerinin, tacizin, tecavüzün ve kadına yönelik her türlü şiddetin sürmesini sağlayanlara karşı her gün büyüyen isyanımızla buradayız. Her gün 5 kadının öldürülmesine, onlarcasının tacize tecavüze uğramasına tahammülümüz yok. Adeta bir kadın mezarlığına dönen bu ülkede 2016 yılının ilk ayında 36 kadın erkekler tarafından öldürüldü.14 yıllık AKP iktidarı süresince kadın cinayetleri %1400 artış gösterdi. AKP iktidarı boyunca kadın bedenine yönelik cinsiyetçi söylem ve uygulamamalar kadın bedenine yönelik tahakkümcü erkek aklını gözler önüne sermekte. Çok değil daha geçen hafta Kayseri de tabancayla intihar eden 12’nci sınıf öğrencisi 17 yaşındaki Cansel Buse K., matematik öğretmeni tarafından cinsel istismara uğradı. Gençlerin şiddet sarmalı ile beslendiği toplumsal yaşamdan ve kadın cinayetlerinden Milli Eğitim Bakanlığı başta olmak üzere AKP hükümeti sorumludur. LGBTİ bireyler, toplumun her yerinde ayrımcılığa uğruyor ve nefrete maruz kalıyor. Nefreti görünmez kılan devlet açık bir biçimde bu nefrete ortak olmakta, yasalar nefret suçlarının önünü açmakta ve körüklemektedir. Bizler sadece “kadın” oldukları için öldürülen Özge can Aslan ,Cansu Kaya ve yüzlerce kadının katlinden sorumlu olan cinsiyetçi ve cinsel saldırıları körükleyen zihniyetin değişmesi için her alanda mücadele etmeye devam edeceğiz. ” ifadelerine yer verildi.
Basın açıklaması çekilen halaylar, horonlar ve zılgıtlarla son buldu .
kaynak; halkingunlugu.net
İzmir’de “Savaşa, şiddete, ataerkiye, muhafazakarlaşmaya karşı, barış, özgürlük, güvenceli iş ve yaşam hakkımız için direniyoruz!” sloganıyla 8 Mart mitingi yapan yüzlerce kadın, Bornova Stadyum’unun önünden Bornova Meydanı’na yürüdü
İZMİR (06.03.2016) – İzmir’de “Savaşa, şiddete, ataerkliye, muhafazakarlaşmaya karşı, barış, özgürlük, güvenceli iş ve yaşam hakkımız için direniyoruz!” sloganıyla 8 Mart mitingi yapan yüzlerce kadın, Bornova Stadyum’unun önünden Bornova Meydanı’na yürüdü.
Demokratik Kadın Hareketi’nin yer aldığı eylemde İstanbul ve Ankara başta olmak üzere valilik tarafından ‘’yasaklanan’’ 8 Mart yürüyüşlerinde direnen kadınlara selam gönderildi.
Cizre’de, Sur’da ve Kürdistan’da yaşanan katliamlara ilişkin sık sık ajitasyon çekildi.
Demokratik Kadın Hareketi’nin ‘’Kürdistan’da direnen kadınlar kazanacak!’’ dövizinin polis tarafından alana sokulmaması nedeniyle kısa bir gerginlik yaşandı.
Yapılan basın açıklamasında,’’Varto’da halkı için mücadele eden Ekin Wan’da ve Cizre’de olduğu gibi kadınların bedenleri teşhir edilerek bunun üzerinden yeniden bir savaş üretiliyor. Biz kadınlar bugünümüzden ve geleceğimizden endişe ediyoruz, evlerimizde bile güvende hissetmiyoruz. Mülteci kadınların yaşadıkları sorunlara da değinilen metinde, ülkemizin yanı başında yıllardır üretilen savaş ve IŞİD zulmü ile kadınların köleleştirildiğini, cinsel şiddete uğradığını, köle pazarlarında satıldığını gördük. Yaşadıkları topraklardan koparılıp mülteci olan kadınların gittikleri ülkede yaşadıklarını gördükçe, İzmir’in yanı başında kadınlar ve çocuklar her gün Ege Denizi’nde boğulurken; barış içinde yaşamak, gerçekleri konuşmak, tartışmak, bilmek hakkımız!’’ ifadelerine yer verildi.
Basın metnin okunmasının ardından MKM kadın korosu ezgileriyle sahnedeki yerini aldı. Çilem Doğan ve Cizre’den gelen mektup ve Kürdistan’daki bir çocuğun yazmış olduğu şiir okunarak miting sonlandırıldı.
kaynak; halkingunlugu.net
Dersim Kadın Platformu çağrısıyla sanat sokağında toplan kadınlar, Belediye Yeraltı Çarşısı üzerine doğru yürüyüş gerçekleştirdi
DERSİM (06.03.2016) – Dersim Kadın Platformu çağrısıyla sanat sokağında toplan kadınlar, Belediye Yeraltı Çarşısı üzerine doğru yürüyüş gerçekleştirdi.
Saat 13.00’da Dersim Kadın Platformu’nun çağrısıyla Sanat Sokağı’nda “Sömürüye, katliamlara, erkek devlete karşı, söylenecek sözümüz direnecek gücümüz var” pankartı arkasında toplanan kadınlar Belediye Yeraltı Çarşısı üzerine yürüyüş gerçekleştirdi. Sık sık “ Yaşasın 8 Mart”, “Jin,jiyan, azadi”, “Yaşasın kadın dayanışması”, “Öz savunma haktır engellenemez” sloganları atıldı. Belediye Yeraltı Çarşısı üzerinde, saygı duruşunda bulunuldu.
Saygı duruşunun ardında konuşmalarda savaşların, yoksulluğun, sömürünün, farklı coğrafyalara sürülen yaşamların, kadın ve nefret cinayetlerinin sürdüğü ve aynı zamanda da önderleşen kadının savaş mevzilerinde, sokaklarda gericiliğe karşı belirginleşen mücadelelerinin ışığında bir 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü olduğu belirtildi. Yapılan konuşmalarda “Kadınlar olarak her türlü şiddete karşı her yerde olacağız ve direnişimizi sürdüreceğiz. Bu mücadele devrim mücadelesidir. Bu devrimi kadınlar gerçekleştirecek. Omuz omuza hep birlikte bu devrimin mücadelesini vereceğiz.” denildi.
Cizre’de, Sur’da, Nusaybin’de ve Dersim’de kadınların tarih yazmaya devam ettiğini belirterek, “Çünkü biz özgürlüğe sevdalıyız. Çünkü biz Zarifelerin evlatlarıyız” denildi.
kaynak: halkingunlugu.net
Ankara Valiliğinin 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü kapsamında alanlara çıkacak kadınlara yasak getirmesine rağmen kadınlar yasak tanımadı. Tüm engellemelere rağmen, yasağı delip Sakarya Meydanı’na sloganlarıyla, pankartlarıyla yürüyerek ulaşan kadınlar coşkuyla 8 Mart’ı kutladı
HABER MERKEZİ (06.03.2016) – Ankara Valiliğinin 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü kapsamında alanlara çıkacak kadınlara yasak getirmesine rağmen kadınlar yasak tanımadı. Tüm engellemelere rağmen, yasağı delip Sakarya Meydanı’na sloganlarıyla, pankartlarıyla yürüyerek ulaşan kadınlar coşkuyla 8 Mart’ı kutladı.
Kolej Meydanı’nda toplanmaya başlayan kadınların alana girişini “Yürüşünüz yasadışıdır” diyerek engellemeye çalışan polisin tüm uyarılarına rağmen kadınlar alanı terk etmedi. Kadınlar “Yasaklar sizin, 8 Mart bizim”, “AKP susacak, kadınlar konuşacak” sloganlarıyla yasak karına tepki gösterdiler. Kısa süreli yaşanan gerginliğin ardından, eylem komitesinin polislerle uzun süren görüşmeleri sonucu, kadınların yolu kapatmadan sloganları, pankart ve dövizleriyle Sakarya Meydanı’na yürümesi konusunda anlaşıldı.
“Yaşam, Barış, Emek, Özgürlük için Direnişteyiz” ana pankartı ardında yürüyüşe geçen kadınlar güvenlik kortejlerini kendileri oluşturarak zincir halinde kendi güvenliklerini de kendileri sağladı. Yol boyunca “Vali kaç kaç kaç, kadınlar geliyor”, “Dünya yerinden oynar kadınlar özgür olsa” sloganlarıyla ve zılgıtlarla yürüyen kadınlar, ellerinde kadın cinayetlerinde ve bölgede süren çatışmalarda yaşamını yitiren kadınların resimlerini taşıyarak coşkulu bir şekilde Sakarya Meydanı’na ulaştılar. Kadınlar yol boyunca bölgede devam eden savaşa karşı da sloganlarıyla tepki gösterdiler. Devam eden yürüyüşe bisikletli kadınlar da eşlik etti. Üniversitelerden, liselerden genç kadınların kendi hazırladıkları pankart ve dövizlerle yoğun katılımı dikkat çekerken, yürüyüşe DİSK üyesi işçi kadınlar da pankart ve dövizleriyle katıldılar.
‘Sokakları, meydanları için boş bırakmıyoruz’
Sakarya Meydanı’na coşkulu bir şekilde ulaşan kadınlar, ses aracının alana girmesine izin verilmemesi üzerine kendi kürsülerini kurdu. Buradan seslenen kadınlar baskılara, yasaklara rağmen kendi yaşam haklarını savunduklarını dile getirerek, sokakları, meydanları boş bırakmayacaklarını ifade ettiler. Tüm yasaklamalara rağmen, alanları dolduran kadınlar “Barışta ve yaşamda ısrarcıyız” diyerek mücadele eden tüm kadınları alkışladılar.
Ankara Kadın Platformu adına basın metnini okuyan Serpil Parmaksız, “Bu 8 Mart’ta yaşamak için direniyoruz, hayatlarımıza sahip çıkmak için buradayız” dedi. Kadına yönelik şiddeti algıda seçicilik olarak tanımlayan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na seslenen Parmaksız, “Boşanmaları dert edeceğinize, kadın cinayetlerini durdurun” dedi. Parmaksız, son dönemde kadına ve çocuğa yönelik şiddet, taciz ve tecavüze ilişkin yaptıkları açıklamalar ve fetvalarla gündeme gelen Diyanet İşleri Başkanlığı’na ise “Fetvalarınız kadınları öldürüyor, kutsal aileniz, erkek egemen yargı sisteminiz, ahlakınız batsın” diyerek tepki gösterdi. Kadınların yaşamdan yana olduklarının altını çizen Parmaksız, “Emeğimiz için direniyoruz, erkeklerden ve sermayeden alacaklıyız” dedi.
‘Kadınlar savaşa hizmet etmeyecek’
Kürt halkının taleplerinin dikkate alınması ve çözüm sürecinin yeniden başlatılmasını talep eden Parmaksız, “Katliamcı zihniyetinize, tek adamın başkanlık sevdası için çıkardığınız savaşa asla hizmet etmeyeceğiz. Bombalar hayatlarımızın orta yerinde patlatılırken bize yaşattığınız tüm acılara rağmen biz barıştan yana olanları öldürmekle bitiremeyeceksiniz! Katlettiğiniz kadınların bedeni üzerinden teşhir ettiğiniz faşist zihniyetinize karşı var gücümüzle direnmeye devam edeceğiz” dedi.
Parmaksız, kadın emekçilerin esnek ve güvencesiz çalışmasının önünü açan torba yasayada tepki göstererek. “Torba yasalarınızı başınıza çalın. Ne sermayenin, ne erkeklerin kölesi olmayacağız” diye konuştu.
Sur’dan mektup
Basın metninin ardından Sur’da yaşayan bir öğretmenin gönderdiği mektup okundu. Öğretmen mektubunda “Bölgede devam eden katliamlara karşı sessiz kalınmayın. Ölen, sürgün edilen, hayatları altüst edilen bizleriz. Bir köşede oturup ölümü beklemek yerine çalışmak, üretmek istiyorum, Artık ben de herkes gibi yeni bir güne top sesleriyle değil, kuş sesleri ile uyanmak istiyorum” diyerek Ankara’daki kadın eylemini selamladı. Eylem kadınların halaylarıyla ve birlikte söylediği türkülerle sona erdi.
Evrensel
İstanbul’da polis 8 Mart etkinliğinin yapılacağı İskele Meydanı’nı ablukaya alan polis, kadınlara saldırdı. Polis saldırısına saatlerce direnen kadınlar , Yapı Kredi önünde basın açıklaması gerçekleştirdi
HABER MERKEZİ (06.03.2016) – 8 Mart yasaklarından birini de İstanbul Valiliği ilan etmişti. Valiliğin yasak kararının ardından İstanbul 8 Mart Kadın Platformu, Kadıköy’ün miting alanı olmaması gerekçesiyle yasak getirildiğini, ancak bunun bir bahane olduğunu, her yıl kutlamanın bu alanda yapıldığını açıklamış ve tüm kadınları Kadıköy İskele Meydanı’na çağırmıştı.
Saat 12.00’de başlayacak etkinlikler öncesi İskele Meydanı polis ablukasına alınmış durumda. Meydanın çevresinde çok sayıda gözaltı aracı bekletilmesi de dikkat çekti.
Kadınların yavaş yavaş İskele Meydanı’na geldiği bildirildi.
Tertip Komitesi’nin emniyet ile görüşme yaptığı öğrenildi. Görüşmeler devam ederken, polisin; “Basın açıklamasına izin veririz ancak, taşkınlık yapmayacaksınız, bölücü sloganlar atmayacaksınız” ifadeleri ise dikkat çekti.
11.20 Polis yetkilileri, alanda toplanan kadınları çembere aldı ve alanın boşaltılmasını istedi. Alandan gazeteciler de uzaklaştırılırken, polis gazetecileri de taciz ediyor. Ayrıca alana polis takviyesi yapıldığı öğrenildi.
11.30 Sivil polisler, vapur iskelelerinden çıkan çok sayıda kişinin üzerini ararken, ismi öğrenilemeyen bir kişinin gözaltına alındığı görüldü. Kadınlar sloganlarla bekleyişini sürdürüyor.
11.35 Polis ablukaya aldığı kadınları itekleyerek Kadıköy İskele Meydanı’na kadar getirdiği kadınlar Rıhtım Caddesi’ni trafiğe kapattı. “Biji berxwqedane Cizire”, “Kadınların öfkesi katilleri boğacak” sloganları atılıyor.
11.40 Polisin bir YDK’lı kadını gözaltına aldığı öğrenilirken, polis kadınlara saldırdı. Plastik mermilerle saldıran polis, “devletin gücünü göreceksiniz, size yasak olduğunu söylemiştik” dedi.
11.43 Polis muhabirimizi de tartaklayarak alandan uzaklaştırmak istedi. Bazı kadınların işkence ile gözaltına alındığı bildirildi.
11.48 Kadınların “Jin, jiyan, azadi” sloganları ile direnişi ve bekleyişi sürüyor.
11.53 Kadıköy’de polis alanda bulunan Demokratik Kadın Hareketi’ne de saldırdı. Kadıköy’de bulunan YÇKM Sinema Kolektifi üyesi Özkan Ulucan’ın da gözaltına alındığı öğrenildi.
11.57 Kadınlar iki iskele arasında bulanan otobüs durakları arasında halaylarla direnişe devam ediyor. “Kadınların öfkesi katilleri boğacak” sloganları atılıyor.
11.59 Polis halay çeken kadınlara saldırdı. Muhabirimiz, bir polis tarafından sistematik olarak taciz ediliyor.
12.05 Polisin en az 6 kişiyi gözaltına aldığı öğrenildi. Eylem Tertip Komitesi saat 13.00’da Kadıköy Boğa Heykeli’ne çağrı yaparak, burada bir basın açıklaması düzenleneceğini bildirdi. Polis Kadıköy İskele Meydanı etrafındaki kadınlara plastik mermiler ile saldırmaya devam ediyor.
12.19 Kadıköy’de kadınlar yeniden PTT önünde sloganlarla toplanıyor.
12.26 YÇKM Sinema Kolektifi üyesi Özkan Ulucan’ın provokatör olduğu iddiasıyla gözaltına alındığı öğrenildi.
12.29 Kadıköy PTT önünde toplanan kadınlar, 8 Mart eylemlerini sürdürüyor. Kadınlar Boğa Heykeli önüne doğru yürüyüşe geçti.
12.46 Tertip Komitesi’nin çağrısı üzerine kadınlar Kadıköy Boğa Heykeli çevresinde toplanmaya başladı. Polis ise Boğa Heykeli çevresini abluka altına aldı.
Bahariye Caddesi üzerindeki ikinci kolun yürüyüşüne devam ettiği öğrenildi.
12.54 Kadınlar Boğa Heykeli çevresinde toplanmaya devam ederken, polis “burada açıklama yaptırmayacağız” diyerek kadınları tehdit etti. Kadınlar, “Jin jiyan azadi” ve “Her yer 8 Mart her yer direniş” sloganları atıyor.
13.00 Gözaltına alınan 2 YDK’lının Rahime Karvar ve Aysel Kaya olduğu öğrenildi.
13.02 Polisin tüm tehditlerine karşın kadınlar, Yapı Kredi önünde basın açıklaması yapacaklarını duyurdu ve yürüyüş başlattı.
13.08 Polis Bahariye Caddesi üzerinde kadınların yürüyüşünün önünü kesti. Kadınlar “Yaşasın kadın dayanışması” sloganları ile direnişe devam ediyor.
13.25 Bahariye Caddesi üzerinde bir araya gelen kadınlar, Yapı Kredi önünde basın açıklaması yaptı. Yapılan basın açıklamasında; “Biz neyi istediğimizi biliyoruz. Barış ve özgürlük istiyoruz. Bu yüzden mücadele etmeyi ve direnişi seçtik. Savaşa karşı barış için yaşam alanlarımız için, özsavunmamız için direndik,direnmeye devam edeceğiz.” ifadelerine yer verildi.
Kadınlar eylemlerini bitirdiklerini açıklarken, polis provokasyon yaparak “iki dakikada dağılmazsanız müdahale edeceğiz” şeklinde anonslar geçiyor.
13.28 Polis kadınların dağılmasını beklemeyerek, kalkanlarla kadınları itmeye başladı. Kadınlar polisin saldırısına “Jin, jiyan, azadi” sloganları ile karşılık veriyor.
13.35 Polis Bahariye Caddesi üzerinde kadınlara gaz bombası ve plastik mermiler ile saldırdı. Kadınlar slogan atmaya devam ediyor.
kaynak: halkingunlugu.net
Kürdistan’da yürütülen savaşın asıl amacının kadınları susturmak olduğunu söyleyen ADKH üyesi Sevim Aktağ, “Avrupalı kadınlar nasıl ki YPJ’yi sahiplendiyse aynı şekilde YPJ JIN’i de sahiplenecek” dedi
HABER MERKEZİ (06.03.2016) – Kürdistan’da yürütülen savaşın asıl amacının kadınları susturmak olduğunu söyleyen ADKH üyesi Sevim Aktağ, “Avrupalı kadınlar nasıl ki YPJ’yi sahiplendiyse aynı şekilde YPJ JIN’i de sahiplenecek” dedi.
Kadınlar öncülüğünde başlayan Rojava devriminin ardından Kuzey Kürdistan’da kadınlar özyönetim alanlarında YPS-JIN örgütlenmesine giderek kadınları savunuyor. Rojava’da YPJ’nin direnişi tüm dünyada hayranlık uyandırırken, YPS-JIN ile Kürt kadınları dünyada daha görünür hale geldi. Almanya’da çalışma yürüten Avrupa Demokratik Kadın Hareketi (ADKH) üyesi Sevim Aktağ, ulus devletlerin direnen kadınlara karşı bir düşmanlık beslediğini belirterek, her anlamda örgütlü kadına yöneldiklerini söyledi.
‘Amaçları kadınları susturmak’
Kürdistan’da yürütülen savaşın kadını susturmanın, yok etmenin ve toplumda görünmez hale getirmenin savaşı olduğuna dikkat çeken Sevim, “En çok rahatsız olunan nokta burası. Bu sebepten dolayı bu meseleyi böyle görüyoruz ve karşısında susmanın bir anlamı yok. Bu mücadeleyi yükseltmenin araçlarını arıyoruz. Kürdistan’daki savaş özellikle Kobanê sürecinde Avrupa’daki cins bilincine sirayet etti. Kobanê’de direnen kadınlar, anarşist kadınların da dikkatini çekti. Oralardan savaş alanına giden kadınlarda oldu bu nedenle. Kobanê direnişi bir kilit nokta oldu. Avrupa’nın mücadeleyi tanıması açısından Kobanê direnişi ile başlayan süreçte Kürdistan’daki bu direnişte de kadınların önde oluşu barikatlarda, metropollerde direnişlerini sürdürmeleri elbette onlar için önem arz ediyor. Aslında dünyanın gözü kulağı bu coğrafyada” diye belirtti.
‘Avrupalı kadınlar YPS-JIN’i de sahiplenecek’
Yaşanan saldırı ve baskılarda daha çok durumun mağduriyet yanı ile ele alındığına işaret eden Sevim, “Evet bunlar yaşanıyor ve bunları teşhir etmemiz gerekiyor ancak teşhirin ötesinde bu durumu ancak politikalar üretmek ve aslında direnişi ön plana çıkarmak bizim görevimiz. Bizler yardımlaşma vakıfları ile kendini var eden kurumlar değiliz. Bizim uzun vadeli öne çıkan bu mücadeleyi ortaya çıkaran perspektiflerimizin olması gerekiyor. Bu yönüyle direniş yanını öne çıkarırsak mücadelemizi daha çok güçlendirip ilerletebileceğimizi düşünüyoruz. Avrupa için YPS-JIN çok yeni ama YPJ’yi sahiplendikleri kadar YPS-JIN’i de sahipleneceklerine eminim” dedi.
JINHA
Bakırköy’de trans kadın Buse evinde uğradığı nefret saldırısı sonucu yaşamını kaybetti. Savcı’nın Buse’nin evindeki incelemeleri devam ediyor. Saldırganın kimliğinin tespit edilmesi için kamera görüntüleri incelenecek.
İstanbul Bakırköy’de trans kadın Buse yaşadığı evde ölü bulundu.
Kendisinden haber alamayan arkadaşları Buse’nin yaşadığı eve gitti. Kapı açılmayınca çilingirle açtıran arkadaşları Buse’nin transfobik nefret saldırısı sonucu hayatını kaybettiğini gördü. Buse’nin arkadaşları polise haber verdi.
Kesici bir aletle öldürülen Buse’nin bedeninin birçok yerinde darp izlerine rastlandı. Nefret saldırısının iki gün önce olduğu tahmin ediliyor. Saldırganlar hakkında henüz bir bilgiye ulaşılamadı.
Savcı’nın evdeki incelemeleri devam ediyor. Saldırganın genç bir erkek olduğu düşünülüyor. Katilin bulunması için kamera görüntüleri incelenecek.
İstanbul’da geçtiğimiz haftalarda da başka bir transfobik saldırı yaşanmıştı. Daha önce yerel seçimlerde belediye meclis üyeliğine aday olan Asya Özgür önceki gece çalıştığı Fındıkzade’de saldırıya uğramıştı. Özgür’ün sağlık durumu iyiye gidiyor.
Kaynak: Kaos GL
DKH 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kapsamında Dersim Merkez’de afiş çalışması gerçekleştirdi. Afiş çalışmasının ardından Seyit Rıza Meydanı’nda açılan stantta ile beraber bildiri dağıtılarak kadınlara 8 Mart’ta alanlara çıkma çağrısı yapıldı
DERSİM (02.03.2016) – Demokratik Kadın Hareketi Dersim Örgütlülüğü 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kapsamında Dersim Merkez’de afiş çalışması gerçekleştirdi. Afiş çalışmasının ardından Seyit Rıza Meydanı’nda açılan stantta ile beraber bildiri dağıtılarak kadınlara 8 Mart’ta alanlara çıkma çağrısı yapıldı.
Dersim’de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kapsamında çalışma yürüten kadınlara karşı geliştirilen faşizan uygulamalara, gözaltılara karşı ortak afiş çalışması yürüten Demokratik Kadın Hareketi (DKH), Sosyalist Kadın Meclisleri (SKM) ve Yeni Demokrat Kadın (YDK)’nın yapmış olduğu afişler kolluk güçleri tarafından sökülmüş ve saldırılara bir yenisi daha eklenmiştir. Tüm bu saldırılara karşı 8 Mart’ta faşizan uygulamalara karşı çalışmaları büyüteceğini ifade eden kadın kurumları bugün tekrardan Dersim’de sloganlar eşliğinde ortak afiş çalışması gerçekleştirdi.
Yürütülen afiş çalışmasının ardından Demokratik Kadın Hareketi Dersim Örgütlülüğü Seyit Rıza Meydanı’nda stant açarak bildiri dağıtımı gerçekleştirdi. Yürütülen çalışmada tüm kadınlara 8 Mart’ta alanlara çıkma ve mücadeleyi büyütme çağrısı yapıldı.
Demokratik Kadın Hareketi Dersim Örgütlülüğü artan faşizan uygulamalara karşı 8 Mart çalışmalarını sürdüreceğinin altını çizdi.