Sıhhiye’de her hafta Perşembe günü kurulan pazarda tezgah açarak çalışan kadınlar, pazarda çalışan erkeklerden ve zabıtaların baskılarından şikayetçi. Kadın pazarcılar, kendilerine söylenen “Evinize gidin ne işiniz var burada” sözlerine aldırış etmeden, yaşadıkları her şeye rağmen kadınlara ayakları üzerinde durma çağrısında bulunuyor.
Ankara’da bulunan ev emekçisi kadınlar her Perşembe günü Sıhhıye Sosyete Pazarı’nda ikinci el kıyafetlerin satıldığı bir tezgah açıyor. 30’a yakın kadının tezgah açtığı pazarda, gerek zabıta gerek ise erkek pazarcılar tarafından baskı altına alındıkları yönünde şikayette bulunuyorlar. Kadınlar sabahın erken saatinde gelmelerine rağmen her hafta pazar yeri kuran pazarcılar, kadınlara tezgahlarını açmaları konusunda herhangi bir kolaylık sağlamadıkları gibi öğlene kadar da tezgah kurmalarına izin vermiyorlar. Yaşları 30 ile 70 arası değişen kadınların sattığı kıyafetler en çok da yoksul insanlara hitap ediyor. Kadınlar, yaşadıkları bütün sıkıntılara rağmen kendi ayakları üzerinde durmanın örneğini sergiliyor.
Ancak öğleden sonra stant açabiliyorlar
2 çocuk annesi Sevgi Özsezgin (48), pazar da 2. el kıyafet satarak para kazanan kadınlardan biri. 2 yıldır pazarda tezgah açan Özsezgin, hafta da bir gün yaptıkları işle pazar parası çıkartabildiklerini söylüyor. Hem pazarda çalışan erkeklerin hem de zabıtaların sabah saatlerinde tezgah açmalarına izin vermediklerini belirten Özsezgin, öğleden sonra ancak stant açabildiklerini anlatıyor.
‘Erkekler güçlü kadınlar istemiyor’
Özsezgin, “Kadınların çalışması erkeklerin hoşuna gitmiyor. Ancak kadınlar da artık ekonomiye katkı sunmak istiyor. Burada kötü bir şey yapmıyoruz. Sadece elbise satıyoruz. Herkes kendi isteğiyle gelip bizden elbiseleri alıyor. Kavga çıkarmıyoruz. Tam tersi gelen müşteriler kadınlardan daha memnun. Hata gelip bize ürün veren müşterilerimiz bile var. Erkekler böylesi güçlü, kendi ayakları üzerinde durmak isteyen kadınları sevmiyor. Hep ezmek istiyor” diye konuşuyor.
‘Kadınlar kendi ayakları üzerinde dursun’
“Pazar da kadınların bulunması gergin bir ortamın yaşanmasına neden oluyor” diyen Özsezgin, yaşanan sıkıntılı duruma dair belediyeye başvurduklarını ancak başvurularının da sonuçsuz kaldığının belirtiyor. Özsezgin, “Kadınlar kendi haklarını korumak ve kendi ayakları üzerinde durmak için çalışsınlar” çağrısında bulunuyor.
‘Hükümet ne çektiğimizi bilmiyor’
Ev emekçisi 66 yaşındaki Döndü Acer, geçimini sağlayamadığı için 2 yıldır tezgah açarak eve katkıda bulunuyor. Kirada oturduklarını söyleyen Acer, yaşadığı maddi sıkıntıyı şu sözlerle dile getiriyor: “Aldığımız bin TL maaş ile elektiriğe mi, suya mı, kiraya mı, verelim bizde bilemiyoruz. Hükümetin bundan haberi yok tabi ancak ben kendi geçimimi kendim yaparım.”
‘Erkeklerin keyfi isterse stant açabiliyoruz’
Açtıkları tezgah nedeniyle engellemeler ile karşı karşıya kaldıklarını ifade eden Acer, “Erkeklerin keyifleri, gönülleri isterse biz tezgah açabiliriz” diyor. Acer, kadınların çalışabileceği yer ve olanakların sağlanılması gerektiğine vurgu yaparak, “Yaşım genç olsaydı Türkiye’yi terk ederdim. Geçinemiyoruz. Zar zor geçiniyoruz” ifadesinde bulunuyor.
8 yıldır aynı sorun
56 yaşındaki Belgüzar Bıçak ise 8 yıldır pazarda çamaşır satarak geçimini sağladığını söylüyor. Bıçak, bu zaman içinde yaşadığı sıkıntıları şöyle özetliyor: “Erkekler mafya ayaklarıyla bize tezgah açtırmıyorlar. Kadınların çalışmasını istemiyorlar. Kadınlara eve gidin işinizi görün diyorlar. Kadınları basit görüyorlar. Bir kadın çalışamaz diyorlar. Kadınları insan yerine bile sokmuyorlar. Kadının gücü yok diye bakıyorlar.” Bıçak, kadınlara kendi ayakları üzerinde durabilme ve yaşam mücadelesi verme çağrısında bulunuyor.
Kaynak:siyasihaber.org
H.Merkezi: Nepal Devrimci Kadın Hareketi (ANWA) YPJ’ye gönderdiği mektupla kadınların Rojava’daki direnişini selamladı. ANWA adına açıklama yapan ANWA Başkanı Amrita Thapa, mektupta, şunlar belirtti “Bildiğim ve hareketinizden öğrendiğimiz kadarıyla Kürdistan’da uzun bir süreden beri verilen ulusal kurtuluş mücadelesi önemli gelişmeler açığa çıkardı. Dünya Kadın Konferansı hazırlık sürecinde Kürt özgürlük hareketinden kadın arkadaşlarla tanışma imkanına sahip olduk. Yoldaşlarınız mücadelenizin nasıl ilerleme sağladığını bizlere detaylı bir şekilde anlattılar. Bu mücadelenin militanca yürütülüş tarzı ile kadınların içinde oynadığı rol bizleri oldukça etkiledi. Yoldaşlarınızın Kürt Kadın Hareketi ile ilgili burada vermiş olduğu panelin ardından partimizin yöneticilerini ve kadın örgütlerinin temsilcilerini bir araya getirip, öğrendiklerimizi aktardık. Kürdistan’daki kadınların çok büyük kazanımlar sağladığını, hareket içinde eşitlik için mücadele ettiğini çok önemli pozisyonlara ulaştıklarını biliyoruz. Ulusal kurtuluş için verilen mücadele yanı sıra güçlü bir kadın özgürlük hareketinin geliştiğini öğrendik. Partimizin deneyimli lider kadrosu için en dikkat çekici husus da buydu. Zira bu nokta, Nepal’deki erkek egemen sistem içinde de büyük önem arz ediyor. Bu konuyla ilgili hareket olarak bizimle paylaşmış olduğunuz bilinç düzeyi kadın arkadaşlarımıza büyük cesaret verip onları önemli ölçüde motive etti. Gelecek açısından büyük bir değer oluşturan bu düzeyleri daha da büyütmemiz gerekmektedir. Hakları inkar edilenler ve baskıya maruz bırakılanlar için mücadele etmekten ve bu zeminde ortak mücadele yürütmekten büyük onur duyuyoruz
YPJ savaşçılarının bugün dünya kadınları önemli dersler sunduğunu belirten Thapa Nepal’de gerçekleşecek 2. Dünya Kadın Konferansı’na da çağrı yaptı. Thapa konuşmasının sonunda şu ifadelere yer verdi: Önemli rol oynadığımız silahlı mücadeledeki zaferden sonra gördük ki Nepal’in demokratik ulusunun inşasında da üzerimize önemli rol ve görevler düşmektedir. Silahlı mücadelenin zaferi asla nihai zafer olmaz. Nihai zafere ancak sömürü ve baskı ortadan kaldırıldığında elde edilmiş olacaktır. Zaferimiz tekrar elimizden alınabilir. Düşmanlarımız tekrar iktidara gelip haklarımızı tekrar elimizden alabilirler. Bu nedenle hareket olarak çalışmaya devam etmeliyiz. Ve bu nedenle örgütlerin devrimci militan güçleri hem zaferi elde etmek ama hem de zaferi savunmak için mücadele etmeli. Kürt hareketinin bu mücadele başarılı olmasını bütün kalbimle diliyor ve umut ediyorum. Saygılarımı ifade ederken Kürt kadın savaşçılarına en içten dileklerimi iletmek istiyorum. Umarım ülkemiz Nepal’de yapılacak 2. Dünya Kadın Konferansı’nda yeniden buluşacağız. Şimdiden sizleri burada ağırlayıp hareketiniz hakkında daha çok şey öğrenmek için sabırsızlanıyoruz. Eminiz ki Konferansa katılacak bütün dünya kadınları devrimci hareketinizle karşılıklı dayanışmayı geliştirecektir.
Kaynak: ozgurgelecek.org
Bir sabah, şafak vaktin de.
Belki de kendini en çok güvende hissettiği yerde
evinde.
Ailesinin sıcaklığında.
Geldiler
Vurdular
Gittiler.
İŞID’ li kiralık canlı bombalar ülkeyi kana bularken göz yuman devletin devrimcilere yönelik canlı bomba paranoyası bitmiyor. Canlı bombalar alanlarda, meydanlarda barış ve kardeşlik çağrısı yapan insanları acımasızca katlederken, devlet bombayı varoşlarda, yoksul hanelerde arıyor.
İstanbul’ un Sarıyer Semti, Küçük Armutlu Mahallesi’ nde TEM polisleri tarafından yeni bir ‘canlı bomba olabileceği şüpesiyle’ ailesi ile birlikte yaşadığı evi sabaha karşı basılarak katledilen Dilek Doğan; hastanede verdiği yaşam mücadelesin de yenildi.
Dilek insan hak ve özgürlüklerine, hak gasplarına, ülkesine, halkına, dünya ya karşı duyarlı, İstanbul da demokratik mücadele yürüten bir devrimciydi. Tek suçu da buydu. Sadece bu yüzden anne, babasının gözü önünde sabaha karşı evini basan polise ‘evimize ayakkabıyla giremezsiniz galoş giyin’ dediği anda tek kurşunla vuruldu. Dilek Doğan’ı vuran İstanbul TEM de çalışan tescilli bir işkenceciydi!
Dilek evin de vuruldu. Çünkü faşist devletin, faşizmin temsilcisi AKP hükümetinin, sarayda ki diktatörün bu ülkede muhalif insana, özellikle kadına tahammülü yok!
Dilek evin de ailesinin gözü önünde vuruldu. Çünkü faşizm başkaldıran, isyan eden, sistemini tehdit eden kimseye hele ki kadına dayanamıyor!
Dilek’i başta kadınlar olmak üzere tüm halka gözdağı vermek için vurdular.
Tek bir kurşunu göğsüne sıkıp sonra da ‘arbede’ dediler.
Onlar için kadın susan, boyun eğen, ezik ve zavallı olmalıdır.
Onlar için kadın erkeğin on adım gerisinde ve görünmez olandır.
Onlar için kadın adı, lafı olamayandır.
Ve direnen, baş kaldıran devrimci kadın en büyük tehlikedir.
Sırf bu yüzden dün evin de Günay Özarslan’ ı katledip çatışma süsü verenler bugün aynı kurşunu Dilek Doğan’ a ailesinin gözü önünde pervasızca sıktılar. Çatışma diyemeyecekleri için arbede de kaza kurşunu dediler.
Heran her yerde katledilebiliriz!
Kürdistan’ da kapısının önünde oynarken, yetmedi evinde, yatağında uyurken kurşunlanan çocuklar gibi.
Faşizm sokak sokak, meydan meydan gerçekleştirdiği katliamlarını, evlerimizin içine taşımıştır. Ev baskını, ihbar, arama adı altında sivil ve silahsız insanları evlerinde katletmektedir.
Dilek Doğan 25 Ekim’ de vurulduğunda bir hafta sonra hastanede verdiği yaşam mücadelesine yenildi. Fakat biz katillerini tanıyoruz.
Sıra kim de? Demiyoruz. Sıra biz de!
Sustuğumuz, korktuğumuz, sindiğimiz anda sıra hepimiz de!
Bazen bir kurşun bazen bin kurşunla alıyorlar hayatlarımızı ellerimizden. Amaçları sadece yıldırmak, sindirmek, susturmak. Ama sıkılan her kurşun bileyliyor kinimizi, parçalıyor sessizliğimizi. Evet sıra biz de!
Ve tekrar haykırıyoruz SUSMAYACAGIZ!
Dilek Doğan’ın katili İstanbul TEM polisidir!
Dilek Doğan’ın katili AKP hükümetidir!
Dilek Doğan’ ın katili faşist devlettir!
Susmayacak, hesap soracağız!
Dilek Doğan Ölümsüzdür!
Yaşasın Kadının Zulme Boyun Eğmeyen Onurlu Mücadelesi!
Vardık Varız Var Olacağız!
Kahrolsun Faşizm
Yaşasın Mücadelemiz!
AVRUPA DEMOKRATİK KADIN HAREKETİ
Ekim 2015
Fransa’da bir mahkeme, interseks Fransız vatandaşının kimliğindeki “cinsiyeti” hanesinde, “nötr cinsiyet” ibaresini kullanabilmesine karar verdi.
Tours şehrindeki idari mahkemeye başvuran 64 yaşındaki interseks Fransa vatandaşı, mahkeme kararı sonucu nüfus cüzdanına “nötr cinsiyet” yazdırdı.
Davacı interseks olduğunu ve bir “mikropenis”e sahip olduğu için kimlik kartına “erkek” olarak kayıtlı olduğunu söyledi.
Hayatının hiç bir bölümünde cinsiyet kimliğini ikili cinsiyet çerçevesinde tanımlamadığını, fiziksel olarak da kaslarının da gelişemediğini söyleyen 64 yaşındaki Fransız vatandaşı, cinsiyet kimliğini kadın veya erkek olarak tanımlamadığından mahkemeye başvurduğunu ifade etti.
Mahkemeden kimlik kartındaki “cinsiyet” hanesine “nötr cinsiyet” yazılması için müracaat eden 64 yaşındaki vatandaşa hak veren hakim mahkeme kararını Tours şehrinin nüfus idaresine gönderdi.
Almanya ilk olmuştu
Almanya, 2013’te çıkarılan bir yasayla iki cinsiyetin özelliklerini de taşıyan bebekleri kadın ya da erkek yerine üçüncü cins olarak kaydeden ya da cinsiyetini belirlememeyi kabul eden ilk Avrupa ülkesi oldu.
Alman pasaportlarına da, M ve F harfleriyle ifade edilen erkek ve kadın kategorilerinin yanısıra, interseksleri ifade eden X harfi eklendi.
Uygulamanın bir örneği de Nepal’de bulunuyor. Nepal, 2007 yılında anayasa mahkemesi tarafından alınan bir kararla kimliklere üçüncü cinsiyet seçeneğini ekledi.
Avustralya hükümeti de 2011 yılında pasaportlara üçüncü cinsiyet seçeneği ekledi. Trans bireylere yönelik ayrımcılığın ve gümrük kapılarında yaşanan bürokratik karışıklıkların önlenmesi amacıyla kadın ve erkeğin yanına ‘belirsiz’ seçeneği de yer alıyor.
İnterseks nedir?
İnterseks dendiğinde tek bir kategoriden bahsedilmiyor. İnterseks bireyler ne tam olarak kadın, ne de tam olarak erkek olarak adlandırılmayan fiziksel, hormonal ya da genetik özelliklere sahip olabiliyorlar. Bu özellikler tıbbın belirlediği kadın ve erkeğin bir karışımı olabileceği gibi, bunların ikisine de benzemeyen bir yönde ortaya çıkabiliyor.
İnterseks kavramı söz konusu olduğunda pek çok kişinin aklına hermafrodit ya da çiftcinsiyetlilik çağrışımlarıyla yarısı kadın, yarısı erkek bir beden geliyor. Çünkü hayatın her alanında “safî kadın” ve “safî erkek”ten ibaret ikili bir cinsiyet dünyasında yaşadığımıza dair yanlış bir bilgiye maruz kalıyoruz. İnterseks aktivistlerinin mücadelesi ise cinsiyetin hacmi belli kutucuklar gibi değil de çok çeşitli, tıpkı bir ışık tayfı gibi pek çok rengi içinde barındıran bir çokluk olduğu hatırlatmasını yapıyor.
İnterseksler ve interseks aktivizmi hakkında daha fazla bilgiye şuradan ulaşabilirsiniz.
kaynak: kaosgl.org
HDP Yurtdışı Seçim Koordinasyonu yazılı bir açıklama yaparak, “25 Ekime kadar tüm seçmenlerimiz bütün olanaklarını seçimler için seferber etmeli, çevresini hareket geçirmelidir” dedi
HABER MERKEZİ (14.10.2015) – Halkların Demokratik Partisi (HDP) Yurtdışı Seçim Koordinasyonu yazılı bir açıklama yaparak, yurtdışında yaşayan tüm halkı sandığa giderek oy kullanmaya çağırdı.
Yurtdışı Seçim Koordinasyonu tarafından yapılan açıklama şu şekilde;
“Barış talebi ile Ankara’da demokrat, ilerici ve yurtsever insanlarımıza dönük yapılan katliamın birinci derecen sorumlusu AKP iktidarı ve Saray’dır. Erdoğan ve AKP hükümeti her fırsatta muhalif, demokrat, devrimci, sosyalist ve yurtsever insanlara saldırıda bulunmuştur. Kendi iktidarını kabul etmeyen her kesimi bir tehlike olarak görmüş, bunu her türlü yöntemi kullanarak etkisiz hale getirmek istemiştir. Roboski, Soma, Amed, Suruç, Ankara ve diğer yerlerde yapılan tüm saldırı ve katliamlar ile halklarımız sindirilmek, etkisiz kılınmak istenmiştir. AKP iktidarı devletin tüm olanaklarını kullanarak HDP etrafında oluşan demokratik birliği ve ortak mücadele anlayışını dağıtmayı hedeflemiştir. Barış, demokrasi ve emek mücadelesi için bir araya gelen demokratik, ilerici güçleri tasfiye ve imha etmeyi amaçlamaktadır.
Halklarımız, AKP ve Erdoğan diktatörlüğüne karşı her zaman ve her fırsatta karşı koymasını bilmiş, demokratik/devrimci mücadeleyi yükseltmiştir. Mücadele eden, baskıya, zulme karşı boyun eğmeyen, dik durmasını bilen, faşizme ve diktatörlüğe karşı koyan bir mücadele geleneğimiz vardır. Bu gelenek bugün de devam etmektedir.
Ankara’da şehit düşen yoldaşlarımız direnen bu halk gerçeğinin en seçkin örnekleri olmaktadır. Barış ve demokrasi şehitlerimiz bize ayni zamanda bu faşist çetelere, AKP ve Saray diktatörlüğüne karşı daha fazla mücadele etmeyi, her zeminde ve her koşulda demokratik/devrimci çalışmayı büyütmeyi, başarı elde etmeyi, halklarımıza karşı demokratik görevlerimizi yerine getirmeyi emretmektedir.
Barış ve demokrasi isteyen şehit yoldaşlarımızın anısına bağlılığın yolu demokratik mücadeleyi her zeminde yükseltmekten geçmektedir. Ne zaman AKP iktidarı ve Erdoğan diktatörlüğü geriletildiyse o zaman başarı sağlanmış, demokratik bir gelişme elde edilmiş demektir. Özgürlük, barış ve adaletin sağlanması AKP iktidarının geriletilmesi, yenilgiye uğratılması, siyasal ve toplumsal etkisinin en aza indirilmesi ile mümkün olacaktır.
Bu temelde Avrupa’da bulunan bütün seçmenlerimizi, toplumun tüm kesimlerini, halklarımızı AKP’den hesap sormaya, sandığa giderek oyunu kullanmaya davet ediyoruz. Ankara katliamının en temel nedenlerinden biri halklarımızın demokratik iradesinin meclise yansımasını engellemektir. Buna karşı inadına sandığa gitmeli, oy kullanmalıyız. AKP ve Erdoğan’dan sandıkta intikam almalı, öfkemizi, enerjimizi oya dönüştürmeli, güçlü bir oy desteği sağlamalıyız. Her oy bir diktatörün baş aşağı gidişini hızlandıracaktır. HDP’ye verilen her oy faşizme ve diktatörlüğe bir darbe olacaktır. Seçmenlerimiz, taraftar ve halklarımız meydanı AKP’lilere bırakmamalı, büyük bir fedakârlıkla çalışmalı, gecesini gündüzüne katarak seçim için seferber olmalıdır. 25 Ekime kadar tüm seçmenlerimiz bütün olanaklarını seçimler için seferber etmeli, çevresini hareket geçirmelidir. HDP destekçisi seçmenler tam bir ruhsal birlik içinde olmalı, katliamcılara inat kenetlenmeli, gücünü demokrasi, barış, emek ve adalet için seferber etmelidir.
Hiç bir seçmenimiz, taraftarımız “oy kullansak da olur kullanmasak da olur” dememelidir. Bir oy çok önemlidir. AKP zaten sandık başına gitmemizi ve oy kullanmamızı istememektedir. Onlara vurulacak en büyük darbe sandığa yüksek bir katılımla gitmektir, oy kullanmaktır.
Anakara sehadetlerinin anısına bağlılık demokratik/devrimci hamlenin geliştirilmesi, seçimlerde başarılı bir sonucun elde edilmesi ile bağlantılıdır. Her seçmenimiz barış ve demokrasi şehitlerimizin anısına bağlığın bir gereği olarak mutlaka oyunu kullanmalı, geçen seçimlerde elde edilen düzeyin üstünde bir oy desteği sağlayarak AKP ve Erdoğanı sandıkta yenilgiye uğratmalıdır.
Herkesi bu çağrımız temelinde HDP için çalışmaya, HDP etrafında inadına kenetlenmeye, inadına barış, inadına demokrasi, inadına özgürlük, inadına adalet ve inadına HDP diyerek tavrını ortaya koymaya, oy kullanmaya, geleceğine sahip çıkmaya, faşizmden hesap sormaya davet ediyoruz.”
Kaynak:halkingunlugu.net
LGBTİ Barış Girişimi, İstiklal Caddesi’nde stant çalışması yaparak, Ankara’da yaşanan katliamı teşhir etti
İSTANBUL (14.10.2015) – Ankara katliamının ardından sokaklara inen LGBTİ Barış Girişimi, Mis sokak girişinde stant çalışması başlattı. Standın önüne mumlarla uluslararası barış işareti çizen LGBTİ’ler, çalışma boyunca bildiri dağıtıp katliamı teşhir eden konuşmalar yaptılar.
Barış mitingine yönelik gerçekleştirilen katliamın toplumda açtığı derin yaralardan bahsedilen konuşmalarda “7 Haziran sonuçlarının ardından somut hale gelen bir gerçeği, diktatöryal bir yönetim anlayışı karşısında barış ve demokrasi güçlerinin kenetlenmesini ciddi bir tehdit olarak görenler, bu tehdidi dağıtmak için akıl almaz planları yürürlüğe koyuyorlar. Ankara Katliamı, ne yazık ki bu kanlı planların sonuncusu ve en vahimi olmuştur” denildi.
Yüzden fazla insanın ölümüne, dört yüzden fazla insanın yaralanmasına yol açan bu barbar saldırının faillerini ortaya çıkarmak için açılacak göstermelik soruşturmalara ihtiyaçlarının olmadığını belirten LGBTİ aktivistleri, sorumluların yargılandığı günleri hep birlikte göreceğimize olan inancımızı asla yitirmiyoruz. İnsanlık düşmanlarını, savaş heveslilerini durdurabilecek olan şeyin barış için ortak mücadele ve dayanışma olduğuna inanıyoruz. IŞİD ve onun küresel, yerel ittifaklarının emek, demokrasi ve barış cephesini yenemeyeceğini belirttiler.
Çalışma daha sonra zılgıt ve alkışlarla sonlandırıldı.
Kaynak:halkingunlugu.net
Demokratik Kadın Hareketi (DKH) Ankara’da ki katliamla ilgili yazılı bir açıklama yaparak, tüm üye ve taraftarlarını katliamın sorumlusu AKP iktidarına karşı sokağa inmeye çağırdı
HABER MERKEZİ (13.10.2015) – Demokratik Kadın Hareketi, Ankara’da yaşanan katliama ilişkin bir açıklama yayınladı. Yapılan yazılan açıklamada DKH, saldırıların katlinin AKP iktidarı olduğunu vurguladı ve tüm üye ve taraftarlarını sokağa inmeye çağırdı.
DKH’nin yaptığı yazılı açıklamada şu ifadelere yer verildi;
“Tarihinden aldığı katliamcı geleneği kusursuzca devam ettiren AKP iktidarı, bugün ezilen halklara, milliyetlere ve inançlara yönelik saldırılarını bir üst boyuta taşımıştır. KESK, DİSK, TMMOB VE TTB’nin düzenlemiş olduğu ve birçok devrimci, demokratik, yurtsever kurumun çağrısıyla düzenlenen Barış mitingine 2 ayrı bombalı saldırı düzenlenmiş ve 128 yoldaşımız katledilmiştir.
Ellerinde pankartlarla, dillerinde barış türküleriyle Ankara’da alanları dolduran on binlerce insan; kana susamışların, gözü dönmüşlerin hedefi olmuştur.
Bizler dün Amed ve Suruç katliamlarında olduğu gibi bugünde katliamın sorumlularını gayet iyi biliyoruz!
Katilimiz Hacı Birlik’in katilidir!
Katilimiz Berkin Elvan’ın, Uğur Kaymaz’ın, Ceylan Önkol’un ve nice küçük bedeniyle toprağa düşen çocuklarımızın katilidir!
Katilimiz Soma’da 301 madenciyi katledenlerdir!
Katilimiz Ekin Wan’ı katledip çıplak bedenlerimizi teşhir edenlerdir!
Bizler katilimizi tanıyoruz…
Bütün bu katliamların sorumlusu 7 Haziran’da halkların iradesiyle mağlup edilen AKP iktidarıdır.
Bugün yenilgiyi hazmedemeyen AKP iktidarı 1 Kasım seçimi öncesi 128 kişinin de katili olmuştur.
Demokratik Kadın Hareketi olarak tüm üye ve taraftarlarımızı sokaklara inmeye çağırıyoruz.
Ankara katliamını unutma!”
Kaynak:halkingunlugu.net
Ankara’da ki katliamda ölümsüzleşen EMEP üyesi Dilan Sarıkaya, memleketi Adana’da binlerce kişi tarafından karşılandı
HABER MERKEZİ (12.10.2015) – Ankara’da yaşanan katliamda ölümsüzleşen Emek Partisi üyesi Dilan Sarıkaya, memleketi Adana’da binlerce kişi tarafından karşılandı.
Adana Uğur Mumcu meydanında bulunan taziye çadırının etrafı polislerce bariyerlerle çevrilmesine ve alana giren insanların polislerce aranmasına karşın, cenaze töreni tertip komitesinin belirlediği görevliler de polisin ardından arama yaparak insanları tören alanına aldılar. Binlerce kişi sık sık “Katil devlet hesap verecek”, “Katil Erdoğan” sloganları attı.
Kızına öğrettiği ilk şeyin ‘Faşizme ölüm halka hürriyet’ sloganı olduğunu söyleyen İzzet Sarıkaya, sadece kızını değil aynı zamanda bir yoldaşını da kaybettiğini aktardı. ‘ Yoldaşlarıma selam götür Yoldaşım’ diyen İzzet Sarıkaya, metanetini koruyarak söyleyeceklerini bitirdi.
Arkadaşları, yoldaşları Dilan’nın posteri önüne karanfiller koyarak, mücadelesini mücadelelerinde yaşatacaklarının sözünü vererek, ‘Faşizme ölüm halka hürriyet’ sloganları atarak son yolculuğundan hemen öncesine, Dilan’nın evine uğurladılar.
kaynak:halkingünlüğü.net
143 Kadın ve LGBTİ örgütü ortak bir bildirinin altına imza atarak, herkesi katliama karşı sessiz kalmamaya ve iki günlük greve katılmaya çağırdı
HABER MERKEZİ (12.10.2015) – 143 Kadın ve LGBTİ örgütü Ankara’da yaşanan katliama sessiz kalmayacaklarını açıklayarak ortak bir bildiri yayınladı. Yayınlanan bildiri de ” KESK, DİSK, TTB, TMMOB tarafından yapılan iki günlük grev çağrısına biz kadınlar da katılıyoruz. ” ifadelerine yer verildi.
‘Kadın ve LGBTİ örgütleri olarak herkesi katliama sessiz kalmamaya çağırıyoruz!’ başlığını taşıyan açıklama şu şekilde; “Biz kadınlar 1 Eylül’de “DURUN! Öldürmeye değil, yaşatmaya çalışın! Biz kadınlar ölümün değil, yaşamın tarafındayız,” demiş, 113 kadın ve LGBTİ örgütü olarak barış deklarasyonumuzu herkesle paylaşmıştık. Bugün bu ölüm, bu silahlar hepimizi, ülkenin başkentinde, Ankara’nın orta yerinde barışın sesini yükseltmek için coşkuyla, şenlikle bir araya gelen emekçileri, gençleri, kadınları hedef aldı. Yaşatmak derken, bu kadar insanın böyle hunharca öldürülebildiği bir yaşam, bir ülke değildi bahsettiğimiz. Böyle bir ülkenin olabilirliğini, böyle bir yaşamı sürdürmeyi kabul etmiyoruz. Güvenliğimizden sorumlu olan hükümet ve bağlı olan tüm kurumların derin bir sorumsuzluk içinde olduğunu görüyoruz ve güvenliğimizin hak ve özgürlüklerimiz kısıtlanarak, ortadan kaldırılarak sağlanamayacağını biliyoruz. Bunun, yaşadığımız savaş sürecinin bir parçası olduğunun bilgisiyle, hayatlarımıza yeni bombaların düşmemesi için biz kadınlar barışta ısrarcıyız.
Artık bunca ölümün karşısında bulunduğumuz her yerde hayatı durdurmaktan başka çaremiz kalmadı. Bu nedenle KESK, DİSK, TTB, TMMOB tarafından yapılan iki günlük grev çağrısına biz kadınlar da katılıyoruz. Bulunduğumuz her yerde iş bırakıyoruz. Kepenklerimizi kapatıyoruz, okula, iş yerlerine gitmiyoruz, ev işi yapmıyoruz. Hayatın her alanında yaşamı kuran biz kadınlar biliyoruz ki, biz hayatı durdurursak hayat gerçekten durur.
Tüm kadınları bu greve katılmaya, hep birlikte hayatı durdurmaya, bu sırada kaybettiklerimizi anmaya, cenazelere katılmaya çağırıyoruz. Evlerimize, iş yerlerimize, arabalarımıza siyah bezler asıyoruz, yakalarımıza siyah kurdeleler takıyoruz.”
İmzacı örgütler
Adalar Vakfı Kadın Çalışma Grubu
Adalet Eşitlik ve Özgürlük İçin Kadın Grubu
Adana Kadın Da(ya)nışma ve Sığınma Evi Derneği (AKDAM)
Adıyaman Kadın Yaşam Derneği (AKAYDER)
Ahtamara LGBTI WAN
Ankara Feminist Kolektif
Ankara Ka-Der
Antakya Kaws Kuzah Lgbti Topluluğu
Antalya Kadın Danışma Merkezi ve Dayanışma Derneği
Ataşehir Kent Konseyi Kadın Meclisi
Avrupa Kadın Lobisi Türkiye Koordinasyonu (AKL TK)
Ayvalık Bağımsız Kadın İnisiyatifi
Bağımsız Kadın Derneği – Mersin
Barış İçin Kadın Girişimi
Barış İçin Akademisyen’lerden Kadınlar
Batman Selis
Bodrum Kadın Dayanışma Derneği
Buca Evka-1Kadın Kültür ve Dayanışma Evi Derneği (BEKEV)
CEDAW Sivil Toplum Yürütme Kurulu
Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği
Cinsiyet Eşitliği İzleme Derneği (CEİD)
Çanakkale Girişimci Kadınlar Kooperatifi
Çanakkale Kadın Platformu
Çanakkale El Emeğini Değerlendirme ve Kadın Dayanışma Merkezi (ELDER)
Çukurova Kent Konseyi Kadın Meclisi
Deli Kadın Dergisi
Dersim Yenigün Kadın Dayanışma Derneği
Dış Politikada Kadınlar (Women in Foreign Policy)
Didim Kibele Kadın Derneği
Disk Kadın Komisyonu
Disk/Dev Sağlık İş Sendikası’ndan Kadınlar
DİSK/Genel-iş Sendikası Kadın Komisyonu
Edirne Kadın Merkezi Danışma Derneği (EKAME-DER)
Ekmek ve Gül Dergisi
Engelli Kadın Derneği (ENG-KAD)
Erktolia
Erzincan Katre Kadın Oluşumu
Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği
Eşit Yaşam Derneği
Eşitlik İzleme Kadın Grubu (EŞİTİZ)
Ev Eksenli Çalışan Kadınlar Çalışma Grubu
Ev Hanımları Dayanışma ve Kalkındırma Derneği (EVKAD)
Femin & Art Uluslararası Kadın Sanatçılar Derneği Genel Merkez ve Şubeleri
FeminAmfi
Fethiye Özgür Kadın ve Yaşam Derneği
Filmmor
Girişimci Kadınların Desteklenmesi Derneği
Gülsuyu Gülensu Dayanışma Evi
Gündem Çocuk Derneği Kadın Grubu
Günebakan Kadın Derneği
Haklı Kadın Platformu
Halkevci Kadınlar
Hatay Mor Dayanışma Kadın Derneği
Hevi LGBTİ Derneği
İHD İstanbul Şubesi Kadın Komisyonu
İHD Kadın Sekreterliği
İlerici Kadınlar
İmece Ev işçileri Sendikası
İstanbul Feminist Kolektif
İstanbul LGBTİ Dayanışma Derneği
İTÜ Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Kulübü -Cins Arı
İzmir Amargi
İzmir Bağımsız Kadın İnisiyatifi
İzmir Çiğli Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı (İzmir Çekev)
İzmir KA-DER
İzmir Kadın Dayanışma Derneği
İzmir Konak Kadın Meclisi
İzmir Sosyalist Feminist Kolektif
Kadıköy Kent Konseyi Kadın Meclisi
Kadın Adayları Destekleme Derneği (Ka-Der)
Kadın Çalışmaları Derneği
Kadın Dayanışma Vakfı
Kadın Eğitim ve İstihdam Derneği (KEİD)
Kadın Emeği Çalışan Feminist Araştırmacılar (KEFA)
Kadın Emeği Derneği – Antakya
Kadın Emeği Kolektifi – (Altı Şubesi)
Kadın Emeği ve İstihdamı Girişimi (KEİG) Platformu
Kadın Haklarını Koruma Derneği
Kadın Koalisyonu
Kadın Özgürlük Meclisi (KÖM)
Kadın Partisi
Kadın Yazarlar Derneği
Kadına Özgürlük ve Eşitlik Derneği
Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnisiyatifi
Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Derneği
Kadının Sosyal Hayatını Araştırma ve İnceleme Derneği
Kadınlarla Dayanışma Vakfı (KADAV)
KAHDEM- Kadınlara Hukuki Destek Merkezi
KAMER Vakfı Diyarbakır Merkez
Kaos GL
Kapadokya Kadın Dayanışma Derneği
Karadeniz Kadın Dayanışma Derneği
Karya Kadın Derneği
Kayseri Kadın Dayanışma Derneği
KESK Kadın Meclisi
Kırmızı Biber Derneği
Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği
Kibele Altınokta Kadın Dergisi
Kocaeli Ekmek ve Gül Kadın Dayanışma Derneği
Kocaeli LGBTİ İnisiyatifi
Konak Kent Konseyi Kadın Meclisi
Koza Kadın Derneği
Lambdaistanbul LGBTİ Dayanışma Derneği
LeGeBİT Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği Araştırmaları Dayanışma Topluluğu
Lezbiyen Biseksüel Feministler (LB-Fem)
LGBTİ Aileleri ve Yakınları Derneği (LİSTAG)
LGBTİ Barış Girişimi
Mavigöl Kadın Derneği
Menteşe Kent Konseyi Kadın Meclisi
Mersin LGBTİ 7 Renk Derneği
Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı
Mor Salkım Kadın Dayanışma Derneği (Mor Salkim Women’s Solidarity Association)
MorEl lgbti
Muğla Emek Benim Kadın Derneği
Muğla Kadın Dayanışma Grubu
Muğla Karya Kadın Derneği
Muş Kadın Çatısı
Nilüfer Kent Konseyi Kadın Meclisi
Pembe Hayat Lgbtt Dayanışma Derneği
Pendik Kadın Dayanışma Derneği
Sınır Tanımayan Kadınlar/Göçmen Kadınlarla Dayanışma Grubu
SPoD Lgbti
TMMOB İstanbul İKK Kadın Komisyonu
Toplumsal Dayanışma için Psikologlar Derneği (TODAP) Kadın Komisyonu
Trans Danışma Merkezi Derneği (T-DER)
Türk Kadınlar Birliği
Türk Tabipleri Birliği Kadın Hekimlik Kadın Sağlığı Kolu
Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği ve Şubeleri
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonunu
Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği
Uludağ’lı Feminist Kadınlar
Urfa Yaşam Evi
Üniversiteli Kadın Kolektifi
Van Kadın Derneği (VAKAD)
Yakamoz Kadın Derneği
Yaşam Kadın Çevre Kültür ve İşletme Kooperatifi (Yaka Koop)
Yaşamevi Kadın Dayanışma Derneği
Yeni Demokrat Kadın
Yeryüzü Kadınları
Yeşil Sol Kadınlar
Yeşilpınar Kadınları Sosyal Yardımlaşma Dayanışma Derneği – Hatay
Yoğurtçu Kadın Forumu
ZeugMadi LGBT
78’liler Federasyonu’ndan Kadınlar
kaynak:halkingunlugu.net
Zürih (11-10-2015) İsviçre’nin Zürih kantonunda yaklaşık 5000 kişi, Ankara’da gerçekleştirilmek istenen “Emek, Barış ve Demokrasi” mitingine yapılan bombalı saldırıları protesto etti Onlarca kişinin katledildiği yüzlerce kişinin yaralandığı Ankara mitingine yapılan bombalı saldırılar Avrupa’nın birçok yerinde olduğu gibi İsviçre’de de protesto edildi.
Ankara Kan Gölü, Sorumlusu T.C Devleti.!
Ankara katliamının gerçekleştiği 10 Ekim Cumartesi günü saat 16:00’da acil eylem çağrısıyla binler sokağa döküldü. Helvetiaplatz’da başlayan yürüyüşte İsviçre Demokratik Güç Birliği adına “Ankara kan gölü, sorumlusu AKP” pankartı açıldı.Yürüyüş güzergahı içerisinde Zürih’in en işlek caddelerinden geçilerek Ankara katliamı sloganlarla, döviz ve pankartlarla teşhir edildi. Yaklaşık 1 saat süren yürüyüşün ardından kitle yeniden miting alanı Helvetiaplatz’a geri döndü.Ankara Katliamında yaşamını yitirenler için saygı duruşu yapıldı.Yapılan saygı duruşunun ardından DEM-KURD, İsviçre Kürt Kadın Hareketi ve İsviçre HDP Seçim Platformu adına konuşmalar yapıldı.İsviçre Demokratik Güç Birliği ve İsviçre HDP Seçim Platformu adına yapılan ortak konuşmada: “Bugün Ankara’da yaşananlar, bizim öfkemizi, bizim bu sisteme karşı kinimizi daha da örseleyecektir. Ankara’da katliamı gerçekleştirenler, 7 Haziran’daki yenilgiyi kabul edemeyenlerdir, faşist devletin temsilcileridir. Emperyalist güçlerin AKP temsiliyetinde olan TC Devleti’nin güçlendirilmesi temelinde yürütmüş olduğu siyaset, buradaki icraatlarının katliamla sonuçlanması anlamına geliyor.Emperyalistlere ve yerli uşaklarına cevabı ezilen halklarımız verecektir.Bugün ki katliamın ana hedefi, bizleri yürüttüğümüz mücadeleden alıkoymaktır.Ulusal, sosyalist, devrimci güçlerin bir araya gelen güçlü birliktelikleri 7 Haziran seçimlerinde olduğu gibi 1 Kasım’da da cevap olacaktır” denilerek seçim faaliyetlerinin kesintisiz bir şekilde devam ettirileceği vurgulandı.Yürüyüş ve miting boyunca kitle sık sık “Katil Devlet Hesap Verecek, Anaların Öfkesi Katilleri Boğacak, Şehid Namırın” sloganları atarak Ankara katliamında yaşamını yitirenleri andı.!
“Suskumuzu öldürdüler
Ağızla caddeye sürüklediğimiz gövdemizi
Soğuk silahımız olan elimizi
Sesimizi öldürdüler
Hayır!
Biz hiçbir şey saklamamıştık
Ne ceplerimizde, ne yumruklarımızda
Sadece bu hıncın karanlığını aydınlatan
Bir ışık istiyordu
Mendilin köşesini teyelleyecek bir el,
Adımızı anımsayacak bir kelam istiyorduk
Daha ne kadar sabırlı olabiliriz
Savaşın tandırını sıcak tutan
Bir el bir gün
Barışın ağzına bir lokma ekmek koysun
Sabrımızı öldürdüler
Suskumuzun güzelliğini
Hayır! Biz güzeliz
Zamanın ölü bedeninde
Yaralardan kızıl bir gülümsemeyiz
Yarın açacak bir çiçeğiz.”
Ankara’da gerçekleştirilen hain saldırı bize bir kez daha göstermiştir ki; kanla beslenen zulüm iktidarları sona yaklaştıkça daha da pervasızlaşıyor. Dönüm noktası niteliğindeki bu faşist saldırı AKP iktidarının kaybetmemek uğruna her türlü yöntemi denemekten çekinmediğini göstermekte. Kendi saltanatını halkların kanı üzerine kuran bu zihniyet, 7 Haziran seçimlerinin ardından tüm devrimci-demokrat kamuoyuna yönelik bir saldırı furyası başlatmış, onlarca insanı tutuklamıştır. Temmuz ayında Kobane’ye dayanışma için giden gençleri de yine böyle bir kalleş saldırıyla Suruç’ta katletmiştir.
HDP çatısı altında birleşen tüm Sosyalist kurumların ve Kürt Ulusunun barajı aşarak RTE ve şürekasının önüne baraj olması, egemen iktidarın tüm planlarını bozmuş ve boşa çıkarmıştır. “400 vekil verseydiniz bunlar olmazdı” diyecek kadar pervasızlaşan bir iktidar ve yine milletvekili adayı yaptıkları bir mafya liderinin meydanlarda yönelttiği tehditleri görmeyen AKP, bugünkü katliamın yaşanmasına bizzat öncülük etmiştir. Bu katliamın sorumlusu AKP iktidarıdır.
Şiddette sınır tanımayan egemenlerin unuttuğu ise bu kanlı saldırılar halkların ve emekçilerin öfkesini bilerken, kendi sonlarını hazırlamaktadır. Şunu iyi bilsinler ki; yüreklerimizi döktüğünüz kanla soğutamayacaksınız. Yitirdiklerimiz için ağıt yakmayacağız, Onları tüm bu saldırılara karşın bıraktıkları bayraklarını yükselterek, kavgayı kuşanarak anacağız.
Halklarımıza yönelik bu saldırılar karşısında gün görevlerimizi kuşanma günüdür, faşizmin zulmüne karşı birleşme ve direnme günüdür. An’ın bize dayattığı görevleri sahiplenme günüdür.
Kahrolsun Faşizm!
Yaşasın Halkların Kardeşliği!
Faşizmi Döktüğü Kanda Boğacağız!
Katil Devlet Hesap Verecek!
AVRUPA DEMOKRATİK KADIN HAREKETİ
EKİM 2015
HDP kriz masası, Ankara katliamında yaşamını yitirenlerin sayısının 128 olduğunu açıkladı.
#AnkaradaKatliamVar
Ankara’da sabah saatlerinde gerçekleşen katliamda yaşamını yitirenlerin sayısı her geçen her geçen saat artıyor. HDP Kriz Masası, yaşamını yitirenlerin sayısının 128 olarak, yaralıların sayısını da 516 olarak açıkladı.
Kaynak: ANF
Bugün Ankara’da gerçekleştirilmesi planlanan “emek, demokrasi ve barış mitingi“ öncesi faşist TC devletinin gerçekleştirdiği katliam birçok yerde olduğu gibi Köln de protesto edildildi
Köln (10-10-2015) NAV-DEM, ADHK, ATİK, AGİF, Kaldıraç, Yasanak Dünya, DIDF, BİR-KAR, AABF, Halk Cephesi vb. Türkiye-Kuzey Kürdistanli ve Almanya kökenli devrimci, demokrat bir çok kurum ve kişilerden oluşan binlerce kişi bugün saat 14:00’te Köln Ebertplatz’da bir araya gelerek bir yürüyüş ve miting gerçekleştirdi. Öfkenin hakim olduğu eylemde, sıklıkla „katil devlet hesap verecek“, „faşizmi döktüğü kanda boğacağız“, „kahrolsun faşizm“ gibi sloganlar yankılandı.
Yürüyüş sonrası yapılan mitingde, HDK Eşsözcüsü Sebahat Tuncel ve ADHK gibi katılımcı kurumlar adına yapılan konuşmalarda ve atılan sloganlarda bu katliamı gerçekleştirenlerin kimler olduğu ve amaçlarının ne olduğunun halklar açısıdan iyi bilindiği, katliamcı devlet geleneğinin bugünkü temsicisi faşist AKP iktidarının, halklara uyguladığı her türlü kanlı politikasına karşı yılmayarak bir araya gelen halkların yükselen ortak mücadelesinden kapıldığı korkunun bir başka kanlı oyun olduğu ifade edilerek, kanla beslenenlerin geçmişten bugüne gerçekleştirdikleri katiamlar ve her türlü yıldırma politikaları halkların ortaklaşan mücadelesini nasıl geriletemediyse, bu katliamla da amaçlarına ulaşamayacakları haykırılarak,Türkiye-Kuzey Kürdistan halklarına karşı uygulanan katliamların hesabının, daha da yükseltilecek güçlü bir mücadeleyle sorulacağı ifade edildi.
ANKARA’DA GERÇEKLEŞTİRİLEN FAŞİST KATLİAM PARİS’DE, LANETLENDİ.
Paris (10.10.2015) Saray ve AKP’nin kendi gladiosu eliyle Ankara’da gerçekleştirdiği faşist katliam Paris’in République Meydanı’nda yapılan mitingle pretosto edildi.Paris’te faaliyetlerini sürdüren Türkiye Kuzey Kurdistan’lı tüm parti,örgüt,dernek vb.nin birlikte örgütlediği pretosto mitingine,fransız solundan bazı kurum ve parti temsilcileride destek verdi.Hiç bir kurumun özel flamasının açılmadığı,sadece saldırının merkezindeki HDP’nin flamaları ve katliamı teşhir eden dövizlerin açıldığı mitingde,platform adına,fransız kurumları adına açıklamalar yapıldı.
Kürt Siyasetçi Osman Baydemir’in de katılarak,katliamın adresini gösterdiği mitingde,sık sık “KATİL ERDOĞAN”, “YAŞASIN HALKLARIN KARDEŞLİĞİ “,”İNADINA BARIŞ INADINA HDP” şeklinde sloganlar atıldı.
Miting konuşmaların ardından,République Meydanı’ndan Türkiye Kuzey Kurdistan’lıların yoğun olarak yaşadığı 10.paris’e doğru yürüyüşe geçildi. Katliam pazar günü République Meydanı’ndan Chatles Meydanı’na yapılacak bir yürüyüşle bir kez daha pretosto edilecek.
Londra’da Öfkeli Kitle Bir Ağızdan Katliamı Lanetledi!
Londra (10.10.2015) Ankara katliamı Londra’da yapılan protesto ile lanetlendi! Woodgreen Civic Centre önünde başlayan protesto boyunca öfke içinde ve sloganlar eşliğinde yürüyüşüne devam eden kalabalık Türk Ordusu Kürdistan’da çık, Faşizme Karşı omuz omuza, Terörist Türk devleti vb sloganlarla yürüdü. Demokratik Güç Birliği-Britanya tarafından düzenlenen yürüyüş, Kürdistan İşçi Derneğine kadar sürdü. Yürüyüşte Avrupa Demokratik Kadın Hareketi ve Londra Yüz Çiçek Açsın Kültür Merkezi yerini aldı. Değişik demokratik derneklerin yanısıra devrimci partiler ve guruplar ayrıca yürüyüşte yerlerini aldılar.
Avrupa Demokratik Kadın Hareketi Roj Kadın Meclisi ve Sosyalist Kadınlar Birliği yürüyüş ardından bir çağrı yaparak kadın hareketleri olarak akşam saat 18.00’de Trafalgar Meydanında bir gösteri yapacağını duyurdu. Kadın hareketlerinin yaptığı gösteride, gerek sloganlarla gerekse de yapılan ingilizce ajitasyonla Ankara’da gerçekleştiren faşist saldırı anlatıldı ve bildiriler dağıtıldı.
Demokratik Güç Birliği ayrıca 11.10.2015 Pazar günü saat 15.00’de Trafalgar Meydanında bir gösteri yapacak.
Bu sabah onlarca kişinin katledildiği, yüzlerce kişinin ise yaralandığı, Ankara’da yapılması planlanan “Emek, Demokrasi ve Barış Mitingi”ne dönük faşist güçlerin düzenlenmiş oldukları katliama karşı gerçekleştirilecek eylemlere, bölgelerde bulunan tüm üye, taraftar ve dostlarımızı katılmaya çağırıyoruz.
– KÖLN,
Saat : 14:00
Yer; Ebertplatz,
-STUTTGART,
Saat: 17:00
Yer; Schlossplatz, (Kobanê Meydanı)
-ZÜRİH,
Saat:16:00
Yer; Helvetiaplatz,
-FRANKFURT
Saat; 14.00
Başlama Yeri; Bockenheim Warte
Miting Alanı; Römer Platz
-PARIS,
Yer; Republic Meydanı
Saat: 13.00
-LONDRA,
Saat; 14.00
Yer; Woodgreen Civic Centre Önü
-HAMBURG,
Saat; 16.00
-BERLİN,
Saat; 16.00
–HEİLBRON,
Saat; 14.00
Yer; Hauptbahnhof Önü
-MÜNCHEN,
Saat; 17.00
Yer; Schütenstrasse
-HANNOVER,
Saat; 14.00
Yer; Hauptbahnhof Önü
-BREMEN,
Saat; 15.00
Yer; Parlemento Önü
-BASEL,
Saat:16:30
Yer;Claraplatz,
– İNNSBRUCK,
Saat: 16:30
Yer;Mariatheresienstrasse
AVRUPA DEMOKRATİK KADIN HAREKETİ
Bugün Ankara’da Barış gönüllülerinin düzenlediği “Barış Mitinginde”yürüyüşe yapılan saldırılarda onlarca insanımız hayatını kaybetti, yüzlercesi yaralandı. Kürdistanın bir çok şehrinde sürdürülen bu savaş çığırtkanlığı bugün Ankara’da yine demokrasi ve özgürlük sevdalıları hedef alınarak yapıldı. Faşizmin kandan beslendiğini sadece bir hatırlatma bavından söyleyelim ve yine söyleyelim, tarih şunu da yazdı ki; özgürlükten, bağımsızlıktan yana olanların destansı direnişleriyle faşizm dağıtılmıştır. İşte bugünün temel görevi, bu devlet faşizminin dağıtılması mücadelesidir. Bulunduğumuz yerin, bastığımız toprağın gerçekliklerine uygun konumlanmak durumundayız. Acılıyız çünkü insanı seviyoruz, acılıyız çünkü özgür yarınların kurulmasında halayımıza duran yoldaşlarımızı bedenen yitirdik. Duygumuz daha iyi bir konumlanış için bilincimizi örselemelidir.
Katliamların hesabı devlet faşizminin dağıtılmasıyla mümkündür. Biz ADHK olarak bu mücadelenin bir parçasıyız ve konumlanış bu minvelde olmalıdır.
Tüm üye ve taraftarlarımız katliamını lanetlemek için irili ufaklı hiç bir fedakarlıktan kaçınmamalıdırlar.Bulunduğumuz alanlarda Demokratik Güç Birlikleri bileşeni olarak bu birliktenliğin önemini daha da önemseyerek öne çıkaralım ve yapacağımız tüm eylemliliklerde yerimizi alalım.
Kahrolsun faşizim!
Faşizmi döktüğü kanda boğacağız!
Birlik-mücadele-zafer!
AVRUPA DEMOKRATİK KADIN HAREKETİ
AVRUPA DEMOKRATİK HAKLAR KONFEDERASYONU
Avrupa Demokratik Kadın Hareketi’nin 2-3-4 Ekim’de Almanya’da gerçekleştirmiş olduğu eğitim kampı başarıyla sonuçlandı
ADKH (08-10-2015) Avrupa’nın çeşitli bölgelerinden ADKH üye ve taraftarlarının katıldığı, Eğitim Kampında “Heteroseksizm” ve “Toplumsal Mücadelede Kadının Rolü ve Konumu” konu başlıklarıyla tartışmalar yürütüldü.
Heteroseksizm Nedir?
İstanbul LGBTİ Derneği ve DKH faaliyetçisi Kıvılcım Arat’ın sunumuyla Heteroseksizm üzerine genel bilgiler verildi.Yapılan sunumda:
“Heteroseksizm, heteroseksüel ilişkilerin ortaya çıkarmış olduğu tarihsel, toplumsal hegomonik bir iktidar biçimidir. Bu ilişki biçimi tüm özel ve kamusal alanın biçimlenmesinde rol oynar. Herşey bu iktidar biçimine göre konumlandırılır. Eğitim, sağlık, aile, hukuk gibi özel ve kamusal alanlar bir ikitidar ilişkisi olan heteroseksüel ilişkiler ile tanımlanmıştır. Bu ilişkilerin oluşturduğu yaşama biçimine heteroseksizm diyoruz.” tanımıyla başlangıç yapıldı.Heteroseksizmin kökenleri nelerdir, kimleri ezip baskı altına alıyor, günlük hayatta heteroseksizm nasıl yansıyor gibi ara başlıklarla birlikte görsel sunum yapılarak tartışma zenginleştirildi.”Heteroseksizm günümüze kadar nasıl geldi?” ara başlığında “Heteroseksizm günümüze kadar özel mülkiyet, aile, din, devlet ilişkileri ile geldi. Aile heteroseksizmin temel taşıyıcı birimi oldu. Tabii ki onunla birilikte üretim ilişkileri de en etkili birimdi. Din ve devlet de bu ilişkinin günümüze kadar sürdürülmesinde etkili kamusal taşıyıcılar olmuşlardır. İdealist ve realist akımlar heteroseksizmin doğal bir gelişim biçimi olarak kabul etmiştir. Bugün de bu yönde düşüncelere sahip birçok insanın olduğunu biliyoruz.” cevap verildi.Nefret suçu kavramının da yasalara alınması talepleri olduğunu dile getiren İstanbul LGBTİ Derneği ve DKH faaliyetçisi Kıvılcım Arat’ın yaptığı sunumun ardından gelen sorulara cevap vermesiyle ADKH’nin eğitim kampının ilk konusu sonlandırıldı.
Toplumsal Mücadelede Kadının Rolü ve Konumu Nedir?
ADKH dönem komisyonundan iki kişinin yaptığı sunumda, toplumsal mücadelede kadının rolü ve konumuyla ilgili tarihten günümüze örnekler verilerek başlangıç yapıldı.Yapılan sunumda: “Kadın hakları hareketinin ilk adımları Aydınlanma Çağı’nda sivil özgürleşme hareketlerinin başlangıcıyla eş zamanlı atılmıştır. Ana fikir “Fransız Devrimi” sırasında da ilan edildiği gibi bütün insanların eşitliği olmuştur.Cinsel yönelimler, aydınlanma dönemi, 19. ve 20. yüzyılda gelişen kadın mücadelesiyle birlikte, sivil kadın hakları başladı.1960’larda dünya genelinde gelişen devrimci hareketlenmelerle birlikte kadınlar da aktif mücadele sahnesinde yerini aldı.” cümleleriyle konuya giriş yapıldı.”Yasalarda dahi kadının tüm kazanımlarının her zaman elinden alınmakla karşı karşıya olduğunun altı çizildi.Kadın hareketleri neden alternatif olmada eksik kalıyor, kadınlar neden destek güç konumundan sıyrılıp mücadele içerisinde bir fiil özne olamıyor konularıyla tartışmalar derinleştirildi.Kadın sorununun yıllarca ertelenmesinin önüne geçilemediği gibi özgün örgütlenmeler de feminizm olarak dışlanmıştır.” denilerek kadın hareketlerinin daha ısrarcı biçimde tüm kadın kurumlarıyla platform oluşturmasının ve dayanışmayı geliştirmesinin önemi üzerinde duruldu.Tartışmalarla birlikte ikinci konu da sonlandırıldı.
ADKH’nin bu seneyle beraber 4. kollektif çalışması olarak gerçekleştirdiği eğitim kampına ilginin ve katılımın yoğun olduğu gözlemlendi. Tartışmalardan sonra yapılan kültürel etkinlikle program zenginleştirildi.ADKH, kurultayda aldığı merkezi kararıyla her yıl Ekim ayının ilk haftasında eğitim kampını devam ettireceğini bir kez daha yineledi.
DHF 7 Haziran’da olduğu gibi, 1 Kasım seçimlerinde de HDP ile ittifak kararı aldı. HDP’nin aday listelerinde bu kez DHF’li 4 aday yer aldı. Türkiye -Kuzey Kürdistan’da sosyalizm için mücadele yürüttüklerini ve proletarya ve emekçilerin ancak sosyalizmle kurtulabileceğini ifade eden sosyalist adaylar, seçimler ve parlamentoya taktik bir aracın ötesinde bir anlam yüklemediklerini belirttiler. Genel siyasal gelişmeler ve 1 Kasım seçimlerine dair DHF’li sosyalist adaylarla bir röportaj gerçekleştirdik
DHF ve HDP 7 Haziran’ın ardından yeniden ittifak yaptı. Sizde bu ittifak süreciyle birlikte İstanbul 1. bölgeden aday oldunuz. Adaylık süreciniz nasıl gelişti, neden aday oldunuz?
Dilşad Canbaz: 7 Haziran seçimlerine katılmamız, asıl hedefimize yönelik ele aldığımız bir siyasal kampanyaydı. Biz Türkiye/Kuzey Kürdistan’da ve dünyada sosyalizm için mücadele yürüten, proletarya ve emekçilerin ancak sosyalizmle kurtulabileceğine inanan bir hareketiz. Demokratik Haklar Federasyonu olarak bu hedefimiz doğrultusunda kitleleri örgütleme çalışmalarında ilkelerimize uygun bütün araçları kullanıyoruz. Yerel yönetimler ve parlamento alanındaki çalışmalarda bu çerçevede ele alınmış durumda. 7 Haziran seçimlerine bu hedefimiz ve programımız doğrultusunda kitleleri örgütlemek, aynı zamanda iktidarda bulunan AKP ve bütün gerici egemenlerin, sermaye sınıfının tümünü coğrafyamızdaki bütün demokrasi güçleriyle ortaklıklar kurarak geriletmek, onların güçlerini parçalamak, onların halklarımıza yönelik yapmış oldukları planları bir şekilde boşa çıkarmak için sol/sosyalist bir aday olarak HDP-DHF ittifakından aday oldum.
AKP 7 Haziran’ın ardından savaş konseptini hayata geçirdi. Bu savaş konseptiyle birlikte yeni bir seçim kararı alındı. Topyekun savaş konseptinin Kürdistan’daki yansıması ise özyönetimlerin ilanı oldu. Siz özyönetim ilanları hakkında ne düşünüyorsunuz, özyönetimleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Başta Kuzey Kürdistan olmak üzere tüm ülkede sıcak bir savaş yaşanıyor. Bugün AKP iktidarı tarafından topyekun savaş konsepti devam ediyor. Kürt halkına yönelik bu savaş özelde sivil halk üzerinde yoğunlaşıyor. Sivil halk üzerinde gelişen bu haksız ve gerici savaşa karşı halkın inisiyatifiyle fiilen uygulamaya konan özyönetimleri destekliyor ve kendimizi bu öz yönetimlerin bir parçası olarak görüyoruz. Bugün Cizre, Nusaybin, Yüksekova, Varto, Şırnak başta olmak üzere 16 bölgede öz yönetimler ilan edildi. Öz yönetimin ilan edildiği bölgelerde egemen sınıflar katliamlara girişerek, çocuk, yaşlı, kadın ayırmaksızın bir çok kişiyi katletti. Ve bugünde katliamlar devam etmektedir. Egemenlerin başta Kürt olmak üzere sol, sosyalist kesimlere dönük tutuklama ve katliam politikalarının 1 Kasım seçimlerinin ardından daha şiddetli bir şekilde devam edeceğini düşünüyorum.
1 Kasım süreciyle birlikte HDP’nin ve devletin alacağı pozisyonu, seçim sonrası siyasi tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dilşad Canbaz: 7 Haziran sürecinde HDP açısından bir baraj sorunu vardı. Ancak 7 Haziran seçimleri sonrasında baraj sorunu aşıldı. Bunu hazmedemeyen AKP iktidarı ve gerici egemenler bugün 1 Kasım seçimlerini tekrardan önümüze koyarak, halklara bu seçimi dayattılar. Bunu onlarda bir yenilgi olarak görüyorlar ama bu tesadüfî bir şey değil, bizimde beklediğimiz bir şeydi. 7 Haziran öncesinde biliyorsunuz başta Kürdistan olmak üzere tüm ülkede HDP’nin sandık başındaki müşahitleri polis baskınlarıyla gözaltına alındı ve tutuklandılar. Bunun içerisinde Demokratik Haklar Federasyonu’nun İstanbul yerelinde faaliyetçilerine dönükte polis baskınları gerçekleştirildi. Devlet terörü 7 Haziran öncesinde olduğu gibi bugünde devam etti.
Bugün evet, HDP yine ilerici güçlerle birlikte 1 Kasım’da barajı aşacak ve parlamentoya daha güçlü gireceğini düşünüyoruz. Ancak faşizm 1 Kasım’da da, 1 Kasım’ın ardından da devam edecektir. Sivil halka yönelik bu haksız savaş, katliamlar, gözaltılar ve tutuklamalar durmayacaktır. Sol, sosyalist, devrimci, demokratik güçlerde elbette bundan nasibini alacaklar. Biz faşizmin sadece seçimlere endeksli olmadığını düşünüyoruz. Bizim açımızdan seçimler, parlamento yalnızca bir araç olabilir. Bu aracın bir parçası olarak da parlamentonun bugün mücadelenin sadece yüzde beşi olduğunu tarif ediyoruz. Ama katliamıyla, topyekun saldırısıyla faşizm hep devam edecek, seçimlerin ardından çok şeyin değişeceğini düşünmüyoruz.
Aynı zamanda kadın kimliğinizle aday oldunuz. Bu noktasıyla seçimlere dair kadın mücadelesi açısından seçimleri nasıl ele alacaksınız?
Dilşad Canbaz: Genel olarak şöyle söyleyeyim, DKH’nin bir üyesiyim ve aktif çalışanıyım. Dünde, bugünde bulunduğumuz alanda kadın mücadelesi yürüteceğiz. Evet kadınlar olarak egemen sistemin ikinci sınıf insan olarak gördüğü bireyleriz biz. LGBTİ’ler üzerinde, bizim üzerimizde ki baskı çok daha fazla. Her gün kadın katliamlarıyla karşılaşıyoruz. Bugün aynı sistemin, faşist yönelimin saldırılarını biz seçim sürecinde de göreceğiz. Bundan sonra yapacağımız çalışma elbette esasta kadın çalışması olacak. Demokratik Kadın Hareketi olarak da kendi etkinliklerimiz, kendi mücadelemiz devam edecek aynı zamanda HDP ile ortak çalışmayı da esas alacağız. Ama bunun içinde kendi özgün, özerk çalışmamızı da durmaksızın yürüteceğiz. Bütün kadınlarla birlikte 1 Kasım seçimlerinde ve sonrasında daha örgütlü bir mücadele hattı örerek devam edeceğiz.
1 Kasım Genel Seçimlerinde neden aday oldunuz?
Servet Erçıktı: Yaşadığımız ülkede süre gelen ve halklarımıza dayatılan bir sömürü durumu söz konusudur. Başta işçiler, emekçiler, kadınlar, gençler olmak üzere egemen sınıflar tarafından azgın bir sömürü ve hak gasplarına maruz kalmaktayız. Yaşanan bu haksızlıklar karşısında sol, sosyalist biri olarak, egemenlerin halklarımıza dayattığı bu sömürü düzenine karşı durmak ve halklarımızla birlikte örgütlü mücadeleyi büyütmek, demokratik taleplerin dile getirilmesi adına aday oldum.
DHF – HDP ittifakını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Servet Erçıktı: Bugün hakim sınıflar başta Kürt Ulusal Hareketi olmak üzere devrimcilere, sosyalistlere, ilerici güçlere dönük top yekûn bir saldırı konsepti başlatmıştır. Bu saldırılar karşısında devrimci, yurtsever ve ilerici güçler 7 Haziran seçimlerinde olduğu gibi bugün de tüm farklılıklarına rağmen bir araya gelerek AKP iktidarının geriletilmesi için ortak hareket etmektedir. Bu doğrultuda DHF ve HDP’nin yapmış olduğu ittifak, hâkim sınıfların teşhiri ve geriletilmesi, iktidarlarının sarsılması açısından önemli bir yerde durmaktadır. Aynı zamanda uzun yıllardır demokratik haklar mücadelesinin önemli bir parçası olan DHF, 1 Kasım seçimlerinde bir yandan ittifak güçleriyle ortak hareket ederken bir yandan da kendi siyasal-politik yaklaşımlarını da geniş kitlere götürerek geniş kesimlere ulaşacaktır.
1 Kasım seçimleriyle birlikte nasıl bir siyasi atmosfer oluşur?
Servet Erçıktı: 1 Kasım seçimlerinin ardından HDP’nin daha güçlü çıkacağı kanısındayım. Herhangi bir gerileme olacağını düşünmüyorum. Ülkemizde artık insanlar uyanmaya başladı. Gerici egemen sınıfların emekçilere karşı çevirdiği oyunların, entrikalarını artık halkımız bilince çıkarmaya başladı.
7 Haziran seçimlerinin ardından AKP bir savaş politikası ortaya koydu. Bunun karşısında ise ulusal hareket Özyönetim hamlesini hayata geçirdi. Özyönetimler hakkında düşünceleriniz neler?
Servet Erçıktı: Demokratik özyönetimi tamamen haklı buluyorum. Bir halkın kendi kendini yönetmesi, doğru olun budur. Bizim mücadelemizde bu doğrultudadır. Düşünün, atanmış bir vali bir şehrin yönetimi için bir karar aldığında, o karar halka sorulmadan hayata geçiriliyor. Bugün ulusal hareketin ortaya koyduğu öz yönetim biçimi ise halkın kendisinin dahil olduğu meclisler aracılığıyla bir yönetme biçimidir. Bu doğrultuda halkın kendi yaşadığı alanın sorunlarına doğrudan söz söylemesi ve bu sorunlara doğrudan bire bir söz söyleyerek müdahil olması en doğru olandır. Bu doğrultuda ilan edilen öz yönetimler haklı ve meşru bir zemindedir. Sahiplenilmeliyiz ve meşru bir zeminde savunmalıyız
Kadınlar cephesinden seçim sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Derya Öz: Yaşadığımız ülke ve dünya genelinde yani yaşamın her alanında egemenler bizleri sömürüyor, eziyor, kimliklerimizi yok sayıyor. Bir kadın olarak hem cinsel kimliğimizden ötürü hem işçi sınıfı olarak hayatın bütün alanlarında baskıya, şiddete, gericiliğe iki kez maruz kalıyoruz. Dolayısıyla kadının özgürlüğü, kadının yaşam içerisinde egemenlerin dayattığı o kalıpların dışına çıkması, bence ancak mücadele içerisinde aşılabilir. Dolayısıyla da seçim sürecine dair, bir kadın olarak parlamentoda, kadının yaşadığı sorunlara dair, ötekileştirilmiş, bastırılmış, susturulmuş, toplum içerisinde yer edinmeyen, yok sayılan kadınların aslında yaşamın her alanında var olduğunu ve ancak kadınlarında mücadele içerisinde aktif katılmasıyla dünyanın değişebileceğine inanıyorum ve bu noktada kadınların da parlamentoda olması gerektiğine, bu alanda kadınların kendini özgürleştirmesi noktasında, halkların özgürleştirilmesi noktasında kullanılması gerektiğine inanıyorum. Yani bu sistemin mevcut iktidarının kadına bakış açısı ortadadır. Kadının evden dışarı çıkmaması, 3 çocuk doğurması veya kadının kapanması… Bu noktada kadının hayatına bir şekil veriyorlar ve kadını kendi yarattıkları bir kadın figürünün içerisine hapsetmeye çalışıyorlar. Dolayısıyla parlamentoda da olup, toplumda kadına bu bakış açısıyla kadını hapsetmeye çalışan zihniyeti teşhir edip, bunları toplumun her alanında, tıpkı diğer mücadele alanlarında olduğu gibi halka deşifre edip, kadının zincirlerini kırması ve özgürleşmesi noktasında bu alanında değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu yüzden seçimlerde yer alma kararı aldık.
Peki, DHF – HDP ittifakını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Derya Öz: Bu ülkede HDP’nin ortaya çıkması ya da Kürt ulusunun özelde yaşadığı sorunlar -yok sayılması, ötekileştirilmesi-, işçi sınıfının emek kesiminin sömürülmesi, kadının yok sayılması, çevrenin katledilmesi bunların hepsi aslında yaşadığımız dünya düzeni ve ülkemiz genelinde iktidarların kendi çıkarları doğrultusunda sömürdüğü ve kullandığı alanlardır. Ve bu noktada Kürt ulusunun vermiş olduğu haklı bir mücadele var. Kısmen geri yanları olsa da ileri yanları, demokratik temel haklar noktasında seçim süreci var ve bu seçim sürecine girerken de aslında sosyalist çevrelerin, çevrecilerin, aydınların, LGBTİ’lerin vb. HDP içerisinde var olması ve bizimde sosyalist bir gelenekten geliyoruz olmamız bu ittifakın güçlendirilmesi noktasındaydı. Öyle de düşünüyoruz ve 7 Haziran seçimlerinde de gördüğümüz gibi, bu ittifak süreci aslında halklarında benimsediği bir ittifak süreci olmuştur ki, 7 Haziran seçim sonuçları ortadadır.
7 Haziran seçimlerinin ardından topyekun bir savaş süreci yaşanıyor. Bu savaş süreciyle birlikte ilan edilen özyönetimler mevcut. Bu özyönetim ilanlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Derya Öz: Özyönetimlerin ilanlarına dönük baktığımız zaman Kürt Ulusal Hareketi’nin esasta, çözüm sürecinin rafa kaldırılmasına dönük adımları içerisinde olduğunu görüyoruz. Kürt hareketi özyönetim ilanlarını AKP iktidarını, çözüm sürecini tekrar döndürmek ve masaya oturtmak için taktik bir araç olarak ilan etmiş olsalar da halkların bu talebi noktasında baktığımızda devrimci ve ilerici bir yönü de var. Dolayısıyla da desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum ben. Ki bunun birçok yönü var aslında, dünya genelinde baktığımızda birçok ülkede öz yönetim mantığıyla ülkeler yönetiliyor. Halkların seçmiş olduğu kişilerin seçildikleri bölgeleri yönetmesi gerekirken, günümüz iktidarı tepeden vali ve kaymakamları atayarak halkın iradesini yok sayıyor. Bundan ötürü halkların seçmiş olduğu kişilerin halkla birlikte, halk meclisleriyle özyönetimi ilan etmesini devrimci ve ilerici buluyorum. Bu noktasıyla özyönetim ilanlarını desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Seçim bölgeniz İzmir’de nasıl bir çalışma yürüteceksiniz?
Derya Öz: Emek, kadın, çevre bu sorunlar aslında birbirinden ayrı düşünülemeyecek sorunlardır. Bu sorunları bir bütün olarak ele almak gerekiyor, dolayısıyla halklarımızın var olduğu her alanı yaşadıkları bütün sorunların üzerine eğilmek ve bu alanlarda ciddi anlamda örgütlü bir mücadelenin verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Tabii ki bir kadın olarak, kadınların bu süreçte çok daha fazla aktif bir şekilde görev alması, yer alması, bu sisteme karşı kendini var etmesi, kadınlar buradadır deyip gerici egemenlerin dayattığı her şeyi reddederek bu dayatmacı zihniyeti yok edip kendi benliğiyle ortada durması, kendi özgürlüğü ve halkların özgürlüğü için mücadele etmesi noktasında çalışmaların yürütülmesi gerektiğini düşünüyorum. Yani bu süreç yalnızca bir aylık bir süreç olarak ele alınmamalı. Aslında bu süreçle beraber kadınların daha aktif görevler alabilmesi üzerine tabi ki çalışmalarımız olacak. Ama ben bu ülkede yaşanan bütün sorunları yani emek çevresi, kimlikler sorunu, cinsel kimlikler, inanç sorunu, çevre sorunu.. bunların hepsi bir bütündür ve ayrı düşünülemez diye görüyorum. Ve bu noktada her alanda mücadele etmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Sizce 1 Kasım Genel Seçimlerinin ardından nasıl bir siyasi tablo ortaya çıkar, mevcut tablo değişir mi?
Derya Öz: Aslında baktığımız zaman HDP’ye dayatılmış olan ya da HDP ile birlikte ittifak güçlerine dayatılmış bir baraj sorunu vardı ve bu noktada onların dayattığı baraj halkların iradesiyle yıkılmış durumda. Dolayısıyla artık 1 Kasım sürecinde bir baraj sorunu yaşanabileceğini düşünmüyorum. Çünkü halklar AKP kliği de olsa devletin dayatmacı siyasetine, baskısına, terörizmine, yok saymasına karşı artık bir refleks oluşturmuş ve bu noktada direnişin en güzel örneklerini sağlıyor. Dün Cizre bugün Beytüşşebap’ta olduğu gibi. Halk artık kendi iradesiyle bir şeyler yapmaya çalışıyor, dolayısıyla da bu noktada HDP’de birçok çevrenin bir araya gelip ortaya koyduğu bir siyaset var. Dolayısıyla da tablonun çok değişeceğini düşünmüyorum HDP açısından. Yani baraj bir sorun olmayacaktır artık. Ama sistem partileri tarafından düşündüğümüz zaman AKP, CHP ya da MHP kliği için tabi ki değişmeler olabilir ama HDP açısından herhangi bir değişme olmayacaktır. İleriye dönük olabilir ama geriye düşeceğini düşünmüyorum.
7 Haziran’da HDP ile DHF ittifak adayı olarak seçime girdiniz ve sizde mecliste yer aldınız. Daha sonra yapılan koalisyon görüşmelerinin ardından erken seçim kararı çıktı. Sizde yeniden aday olarak bu sefer yer değişikliği ile İstanbul 3. bölge 3. sıradan aday oldunuz. Yeniden aday olmanız hangi kriterler üzerinden gelişti ve 7 Haziran ile 1 Kasım arasındaki süreci değerlendirebilir misiniz?
Edal Ataş: 7 Haziran’da hedeflediğimiz gibi, bizimde dâhil olduğumuz HDP bileşenleri önemli bir başarı elde ettiler. AKP tek başına iktidar olma durumunu yitirdi. Kitleler birlikte mücadelenin güçlü yanını gördüler. 7 Haziran’da sağlanan başarı ezilenlerin kendi cephesinde kendi haklarına ve alternatif toplum projelerine yönelik, kurtuluşlarına yönelik sürdürmüş olduğu mücadelelerin önemli oranda bu son yıllarda yani Gezi Ayaklanması ve diğer süreçlerle birlikte güçlenmesinin sonucunda ortaya çıkan enerjinin seçimlere yansıması biçiminde algılanmalıdır. 7 Haziran seçimleri demokrasi güçlerinin sürdürdüğü ve elde etmiş olduğu mevzilerin bir yansıması olarak şekillendi. 7 Haziran sonrasında gerici egemenlerinde yönelimleri bunun üzerine şekillendi. Tabi ki dünyadakinden bağımsız bir Türkiye /Kuzey Kürdistan değişimi ifade edilemez. Tüm gelişmeler birbirini etkiliyor ve dünya ile Ortadoğu’daki gelişmeler, Türkiye /Kuzey Kürdistan’daki hem egemenleri hem de ezilenleri önemli oranda etkiliyor ve kendine göre şekillendiriyor. Daha doğrusu oraya yönelik tavır ve tutum almayı gerekli kılıyor.
7 Haziran seçimleri sonrasında bütünlüklü olarak başlatılan bir saldırı konsepti var. Ama bu konsept çok önceden planlanmış durumda. Seçimlerle birlikte bir dönem askıya alınmış daha sonraki süreçte seçimlerin özellikle son süreçlerine doğru saldırıların başlatılmasının da zeminde döşenmeye başlandı. Yapılan saldırılarda bunu gösteriyor. Egemenler mevcut saldırıları sadece AKP’nin iktidardan düşmesi üzerine bir saldırı olarak görüyor. Bu işin bir yanıdır, evet, AKP kendi efendisi olan kliğin temsilcisi olarak önüne koymuş olduğu projeyi ve hedefleri gerçekleştirmek için tek başına iktidar olmak istiyor. Diğer burjuva kesimler ile koalisyon yapıp bu meseleyi sürdürmek yerine kendisi tek başına iktidar olmak istiyor. Çünkü aynı tutumu sergileyen, onunla istediği her noktada birlikte yürüyebilecek MHP ile pekâlâ bu koalisyonu yapıp bu işi sürdürebilirdi. Ama onu yapmak yerine mevcut mücadelede iç sallantıya düşmemek için 1 Kasım seçimlerini yaparak tekrardan tek başına iktidara gelip belki 19 sonrasında 23’e kadar iktidarını sürdürmek istiyor. Yani sürekli iktidarda kalıp kendi planları doğrultusunda bu coğrafyadaki mevcut yaşamı, ekonomiyi, siyaseti, politikayı örgütlemek istiyor. Ama bu işin belki de yüzde beşidir. Diğer sermaye kesimlerinin, Amerika’nın, Avrupa’nın, TÜSİAD’ın bütün bu yönelime rağmen sessiz kalmaları, bu konuya müdahale etmemeleri CHP’nin, MHP’nin tüm bu belli itirazlara rağmen gidip AKP ile birlikte aynı kulvarda bu meseleyi sürdürmesi ve seçimler ile saldırı politikalarını desteklemesi başka bir daha bütünlüklü planın Ortadoğu’da ve dünyada egemenler arasında, yani büyük emperyalist güçler arasında süren mücadelenin bir şekilde bu coğrafyada da yansımasını bulmasına bağlı olarak aldıkları tavır üzerine ancak ifade edilebilir. Nedir bu arka plan? Egemenler Türkiye/Kuzey Kürdistan’da ezilenlerin büyük oranda güçlendiği bu süreçten rahatsız olmuş durumdadır. Bir tanesi Gezi Ayaklanması’yla birlikte sosyalist hareketin toplumda yeniden alternatif bir proje olarak tartışılır hale gelmesi, kapitalizmin karşısında sosyalizmin gerçek kurtuluş olduğu anlayışının aydın kesimde, genç kesimde, bütün diğer emekçi kesimlerde canlanıp tekrar tartışılmaya başlaması ve bu güçlerin önemli oranda sosyalist güçlerin etrafına gelmesi onları rahatsız eden ve geriletilmesi gereken bir nokta olarak ele alınıyor. İşçi sınıfının sarı sendikalara ve devlet yanlısı örgütlenmelere yönelik tepkileri ve giderek sosyalist kesimlere, alternatif kesimlere, mücadeleci kesimlere yönelmeleri onları rahatsız eden bir diğer nokta oluyor. Kürt Ulusal Hareketi’nin girmiş olduğu bir biçimde, masada o işi halletme siyasetleri istedikleri gibi gitmedi. Kürt Ulusal Hareketi önemli oranda güçlendi ve halklar nezdinde meşru bir zemine oturdu. Bu da onların projelerini boşa çıkarmış durumda.
Egemenler ulusal ve sınıfsal hareketleri genel olarak şu planla yok etmeye çalışıyordu; sürece yay, teslim al, zayıflat, kitleler nezdinde meşruluğunu düşür sonrada herhangi bir gücün bu meseleyi inkâr ettiğini, diğerinin iyi olduğunu ve gelip halklara bu hakları verdiğini kabul ettirmeye çalışıyorlardı. Bu plan Türkiye/Kuzey Kürdistan’da tutmadı. Yani Türk devleti AKP eliyle PKK’yi teslim alma, onun üzerinden mevcut meseleyi kendilerine mal etme siyaseti uygulamaya çalıştı. Alevi hareketi ya da oradaki hakları kendine mâl etme siyasetleri vardı, bu tutmadı. Hem Alevi örgütlenmeleri önemli oranda güçlendi, bağımsız hareket etti ve AKP karşıtı bir duruş sergiledi hem de Kürt hareketi Ortadoğu’daki ve Rojava’da ki gelişmelerden kaynaklı önemli oranda güç kazandı ve tasfiyesi engellenmiş oldu. Bu onların masada daha fazla hak elde etmelerini, gelişmelerde alınan her hakkın ulusal harekete ve diğer kesimlere mâl olmasına neden oldu. Bu egemenleri rahatsız etti ve bir şekilde bu güçlerin zayıflatılması isteniyordu. Saldırıların bir boyutu da bunun üzerine gerçekleşmiş oldu. Diğer bir boyutta HDP ile birlikte gelen 1,5 – 2 milyon insan var, bunların örgütlü güce dönüşmesini istemiyor. Irkçı politikalarla halkları birbirine düşürdükleri gerçekliği üzerinden bakıldığında Alevilerin, Sünnilerin, Hıristiyanların, Ezidilerin, Materyalistlerin bunların önemli oranda ortak eşitlik temelinde bir araya gelmeleri onları rahatsız ediyor. Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Ermeni, Abaza’ların bir araya gelmesi, kardeşleşmesi, birlikte mücadele etmesi onları rahatsız ediyor. Bütün bu saldırıların tümü hem 1 Kasım seçimlerini tekrardan gündeme getirdi hem de mevcut saldırı konseptini derinleştirdi.
1 Kasım seçimlerine yaklaşık bir aylık bir süre kaldı. AKP’nin Kürdistan’da sandıkları taşıma, birleştirme gibi bir yönelimi var ve sandıklara yönelik birçok kaygı ortaya çıktı. Açık bir şekilde HDP baraj altında bırakılmak isteniyor. Peki, sizce 1 Kasım’la birlikte nasıl bir tablo ortaya çıkar?
Edal Ataş: AKP’nin ve AKP’nin temsilciliği yaptığı burjuva kesimlerin iktidara gelmesi için bir şekilde HDP’nin, CHP’nin ya da MHP’nin gerilemesi gerekiyor. Bütün planlarda bunun üzerine kuruluyor. AKP bu hedefine ulaşmak için eksik olan vekillerin bir bölümünü HDP’den, bunu sandık taşıma, savaş konseptini yükseltme, insanların üzerinde baskı kurma, insanların oralardan bir şekilde göç ettirme siyaseti üzerine elde etmeye çalışıyor. Bir bölümünü tırmandırılan milliyetçilik üzerinden, MHP’den almaya çalışıyor. Bir bölümünü de az oyla kaybettiği büyükşehirlerde CHP’den elde etmeye çalışıyor. Yani tek başına iktidar olmak için gereken 20 vekili bu şekilde tamamlamak istiyor. Bizim genel yaklaşımımız bunu başaramayacağı yönündedir. Elbette büyük oyunlar oynanacak ama hem demokrasi güçlerinin hem Ortadoğu’da konjonktürel durumun, uluslararası güçlerin birbiriyle kavgasının hem de mevcut Türkiye’de burjuvazinin parçalı durumundan kaynaklı bu meseleyi gerçekleştiremez. Ama biran için bu meselenin olduğunu düşünelim. Bu bitiş filan değil. Yani HDP seçimlerden çekilse bile, boykot yapsa ya da bir şekilde kapatılsa ya da yanlış bir politika ve kötü bir seçim çalışmasıyla başarısız olsa bile mevcut mesele mücadelenin sonu değil. Zaten bir meclisle elde edilmiş olan hakların esasının, yüzde doksan dokuzunun yerel yönetimlerle ya da seçimlerle elde edilmiş kazanımlar olarak görmüyoruz. Bunlar halklarımızın asıl mücadele alanlarında yani sokaklarda, tarlalarda, köylerde, dağ başlarında sürdürdüğü mücadele sonucunda elde edildiğini biliyoruz. Yani can bedeliyle sürdürülen mücadelelerle elde edildiğini biliyoruz. Bu sürdürülen mücadelenin aynı güçlerle devam ettirileceğini biliyoruz. Bizlerde bunun bir parçası olarak kırk yıllık mücadele geleneğiyle bu coğrafyada ilk defa seçimlere katılıyoruz kendi adaylarımızla. Ama biz asıl olarak bu coğrafyada sosyalizm doğrultusundaki mücadelenin her alanda dediğimiz gibi, fabrikalarda, tarlalarda, sokaklarda bütün mücadele mevzilerinde sürdürdük. Haklarımızı kazanmaya yönelik mücadelemizi bundan sonrada sürdüreceğiz. Koşullar bizden yanadır. Yani seçimlerde olumlu yada olumsuz sonuçların dışında mevcut koşullar bizden yanadır. Bu yüzdende asıl olarak buralara yüklenmek lazım.
kaynak:halkingunlugu.net
1 Kasım seçim bildirgesini açıklamak üzere Ankara’da bir araya gelen HDP’nin kadın adayları sloganlar ve zılgıtlarla açılışı yaptı
HABER MERKEZİ (02.10.2015)- “Büyük insanlık, büyük barış” şiarıyla 1 Kasım seçimlerine hazırlanan HDP’nin kadın adayları Ankara’da seçim bildirgesini açıklamak üzere bir araya geldi.
Demokratik Kadın Hareketi aktivisti HDP 1. Bölge adayı Dilşad Canbaz’ın ve Demokratik Haklar Federasyonu aktivisti, HDP İzmir adayı Dilek Öz’ün de yer aldığı kadın seçim bildirgesi açıklamasında salona “İnadına barış inadına adalet”, “Özgürlük ve eşitlik için kadınlar kazanacak” ve YJA Star gerillası Ekin Wan’ın (Kevser Ertürk) fotoğrafı ile “Devlet zulme soyunduğunda Ekin’ler direniş giyinir” yazılı pankartlar asıldı.
Etkinlikte açılış konuşmasının ardından kadının mücadele tarihini anlatan bir sinevizyonla devam etti. Sinevizyonun ardından HDP milletvekili ve DTK Eş başkanı Selma Irmak Kürtçe bir konuşma gerçekleştirdi. Kürtçe yapılan konuşmanın ardından HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ konuşmasını yapmak üzere sahneye çıktı.
Kadınların, yeni yaşamın teminatı ve barışın öncüsü olduğuna dikkat çekilen kadın seçim bildirgesinde, “Sarayın savaşını kadınlar durduracak” denildi.
Bildirgede ayrıca “Savaşa entegre değil, toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme” maddesi de yer aldı.
Seçim bildirgesinde kadınlar açısından sosyal politikalar da ele alındı. HDP’li kadınlar, sosyal politikayı, “Kadınları bağımlı kılan yardım politikası değil, sosyal hak temelli politika” olarak tanımladı.
Kadın emeğinin görünür kılınması içinde şu maddeler yer aldı:
“Ev işleri, bakım emeğini toplumsallaştıracak, ev içi yükü kadın erkek arasında paylaştıracak yeni bir yaşamı kuracağız.
Ev işçisi kadınların iş yasası kapsamına alınmasını, ev işçilerine sosyal güvence için teşvik verilmesini sağlayacağız.
Toplumsal cinsiyet eşitliğine hizmet eden sosyal destek mekanizmaları yaratacak, eşi vefat etmiş/boşanmış olan kadınlara ücret desteği vereceğiz.”
Rojava kadın devrimi de bildirgede yer aldı. Rojava’da kadınların hem yeni bir yaşamın inşasında, hem de IŞİD”e karşı direnişte öncü rolü oynadığına dikkat çekildi: “Rojava ve Kobanê, yaratıcılığıyla, inancı, gücü, yenilgi kabul etmez direnişiyle hepimize umut verdi, örnek oldu. Hem savaşta hem toplumsal inşada, meclislerde, akademilerde her yerde büyük bir coşku ve akılla öncülük eden Kobanêli kadınlar sadece Kobanê kantonunu değil neredeyse bir dünyayı direnişe kaldırdılar. Ve vahşet çeteleri karşısında zafer kazandılar” denildi.
Etkinliğe Gezi şehidi Ethem Sarısülük’ün annesi Sayfi Sarısülük, Ekin Ceren’in annesi, Cemile Çağırga’nın annesi Emine Çağırğa, Sema Yüce’nin annesi Zennure Yüce, Derelerin Kardeşliği’nden Nurcan Vahiç Aksu, tiyatro sanatçısı Esmeray da katıldı.
Kaynak:halkingunlugu.net
Türkiye, cinsiyet eşitsizliğinde 142 ülke arasında 125’nci sırada yer aldı
Dünya Ekonomik Forumu 2014 Küresel Cinsiyet Uçurumu raporunu açıkladı. Rapora göre hiçbir ülke cinsiyet eşitsizliğini gideremezken, bu amaca en çok yaklaşan, İskandinav ülkeleri oldu. Türkiye araştırmanın yapıldığı 142 ülke arasında 125. olurken, Yemen listenin sonunda yer aldı.
Cinsiyet eşitliğini sağlamada ilk beş sırayı sırasıyla İzlanda Finlandiya, Norveç, İsveç ve Danimarka aldı. Raporun ilk yayınlandığı yıl olan 2006’da dördüncü sırada yer alan İzlanda, 2009’da kadın-erkek eşitliğini sağlamada en başarılı ülke olarak birinci sıraya yerleşti ve altı senedir birinciliğini koruyor.
Geçen sene 136’ncı sırada yer alan Körfez ülkesi Yemen ise bu yıl ekonomik katılım ve fırsat eşitliğinde ve eğitimde 6, sağlık ve yaşam kategorisinde 26, siyasi katılım kategorisinde ise 7 sıra gerileyerek sonuncu sıraya yerleşti.
Raporda Türkiye’nin durumu ise oldukça dikkat çekici. Geçen sene 136 ülke arasında 120’nci olan Türkiye bu sene küresel cinsiyet uçurumu raporunda 5 sıra daha gerileyerek 125’nci oldu. Bu yılki tablo Türkiye için son beş yılın en kötüsü. Rapora göre, sağlık ve yaşam kategorisinde 1 tam puan üzerinden 0.953 puan alarak bu alanda neredeyse eşitsizliğin kapandığı Türkiye’de kadınların ekonomiye ve siyasete katılımı hala çok düşük. Kadınların eğitime katılımında ise Türkiye sadece 105’nci sırada yer aldı.
Dünya Ekonomik Forumu kurucusu ve yönetim kurulu başkanı Klaus Schwab yaptığı açıklamada, cinsiyet eşitliğini sağlamanın ülke ekonomileri için oldukça gerekli olduğunu vurguladı. Schwab, “Sadece bütün yeteneklerine erişimi olan ekonomiler rekabetçi ve zengin kalabilirler” dedi.
Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporu’nda Almanya ekonomik katılım ve fırsat eşitliği, eğitim ve siyasete katılım kategorilerinde ilerleme kaydederek 14’üncü sıradan 12’nci sıraya ilerledi. Almanya’nın grafiğinde kadınların siyasi katılımındaki ilerleme göze çarpıyor.
Asya ve Pasifik ülkelerinde de durum pek parlak değil. 2006’ya göre ilerleme gösterse de Çin bu sene sağlık ve yaşam kategorisinde en düşük sırada yer alan dokuz ülkeden biri. Japonya da raporun ilk yayınlandığı yıldan itibaren cinsiyet eşitliği konusunda ilerleme gösterdi fakat özellikle siyasi katılım kategorisinde bu yıl gözle görülen bir düşüş hâkim.
Kanada ve Amerika Birleşik devletleri cinsiyet eşitliği konusunda ilerleme kaydeden ülkelerden. Rapor üç sıra ilerleyerek 2014’te 20 sıraya yerleşen ABD’nin cinsiyet eşitsizliğinin yüzde 75’ini kapattığını ortaya koyuyor. Rapora göre, kadınların siyasete katılımı özellikle bakanlık pozisyonlarında yer alması bu ilerlemeye katkı sağlayan en önemli faktörlerden biri.
Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri ise Dünya Ekonomik Forumu raporun en alt sıralarında yer aldı. Raporda Körfez ülkesi Kuveyt, Arap ülkeleri arasında cinsiyet eşitsizliğini kapatmak için en iyi performans gösteren ülke olarak tanımlanıyor. Listede 130’uncu sırada yer alsa da Suudi Arabistan 2006’dan beri en çok değişim gösteren beş ülke arasında. Ekonomik katılım ve fırsat eşitliği ve eğitim kategorilerinde ilerleme kaydeden Suudi Arabistan bu yılki raporda hiç kadın bakanı olmayan dört ülkeden biri.
Kaynak:Siyasihaber.org