Donetsk Özerk Cumhuriyeti’nde Ukrayna ordusunun bulunduğu bölgede 286 kadının cesedi bulundu. Donetsk Halk Cumhuriyeti Başbakanı Aleksandr Zaharçenko, cesedi bulunan kadınların toplu tecavüze uğradıklarının tespit edildiğini belirtti.
Rusya’nın önemli haber ajanslarından RIA Novosti’nin Donetsk Özerk Cumhuriyetinden geçtiği haberde Ukrayna Ordusunun bulunduğu bölgede 286 kadının cesetleri bulundu. Donetsk Halk Cumhuriyeti Başbakanı Aleksandr Zaharçenko, düzenlediği basın toplantısında, Donetsk bölgesinde bulunan Krasnoarmeysk kentinde yaşayan ve yaşları 18 ila 25 arasında değişen 400 kadar genç kadının Ukrayna Ordusu’nun gerçekleştirdiği operasyonlar esnasında aniden kaybolduğunu, ateşkes ardından yapılan arama çalışmalarında ise 286 kadının cansız bedenine ulaşıldığını söyledi.
Zaharçenko , “Ukrayna Ordusu’nun Dnepr-1 Taburu’nun konuşlandığı Krasnoarmeysk kenti civarında yaşayan ve yaşları 18 ila 25 arasında değişen 400 kadar genç kadın bu taburun yaptığı operasyonlar esnasında aniden kaybolmuştur. Toplu tecavüze uğradıkları tespit edilen bu kadınlardan 286’sının cesedine ulaşılmıştır” şeklinde konuştu.
Donetsk bölge sınırları içerisinde bulunan Krasnoarmeysk kenti, Donetsk şehrinin 45 km kuzeybatısında yer alıyor.
Ukrayna Ordusu, Kiev Hükümeti’nden aldığı emirle geçtiğimiz Nisan ayında ülkenin güneydoğu kesimlerinde yaşayan ve Şubat darbesi olarak adlandırılan Rusya yanlısı hükümetin düşürülmesine karşı çıkan sivil halka yönelik olarak askeri operasyon başlatmıştı.
Kaynak:ANF
BM’nin 15 Ekim itibariyle açıkladığı verilere göre söz konusu operasyonlarda 3700’den fazla sivil hayatını kaybederken, 9 binden fazla kişi de yaralanmıştı.
Donetsk Özerk Cumhuriyeti’nde Ukrayna ordusunun bulunduğu bölgede 286 kadının cesedi bulundu. Donetsk Halk Cumhuriyeti Başbakanı Aleksandr Zaharçenko, cesedi bulunan kadınların toplu tecavüze uğradıklarının tespit edildiğini belirtti.
Rusya’nın önemli haber ajanslarından RIA Novosti’nin Donetsk Özerk Cumhuriyetinden geçtiği haberde Ukrayna Ordusunun bulunduğu bölgede 286 kadının cesetleri bulundu. Donetsk Halk Cumhuriyeti Başbakanı Aleksandr Zaharçenko, düzenlediği basın toplantısında, Donetsk bölgesinde bulunan Krasnoarmeysk kentinde yaşayan ve yaşları 18 ila 25 arasında değişen 400 kadar genç kadının Ukrayna Ordusu’nun gerçekleştirdiği operasyonlar esnasında aniden kaybolduğunu, ateşkes ardından yapılan arama çalışmalarında ise 286 kadının cansız bedenine ulaşıldığını söyledi.
Zaharçenko , “Ukrayna Ordusu’nun Dnepr-1 Taburu’nun konuşlandığı Krasnoarmeysk kenti civarında yaşayan ve yaşları 18 ila 25 arasında değişen 400 kadar genç kadın bu taburun yaptığı operasyonlar esnasında aniden kaybolmuştur. Toplu tecavüze uğradıkları tespit edilen bu kadınlardan 286’sının cesedine ulaşılmıştır” şeklinde konuştu.
Donetsk bölge sınırları içerisinde bulunan Krasnoarmeysk kenti, Donetsk şehrinin 45 km kuzeybatısında yer alıyor.
Ukrayna Ordusu, Kiev Hükümeti’nden aldığı emirle geçtiğimiz Nisan ayında ülkenin güneydoğu kesimlerinde yaşayan ve Şubat darbesi olarak adlandırılan Rusya yanlısı hükümetin düşürülmesine karşı çıkan sivil halka yönelik olarak askeri operasyon başlatmıştı.
Kaynak:ANF
BM’nin 15 Ekim itibariyle açıkladığı verilere göre söz konusu operasyonlarda 3700’den fazla sivil hayatını kaybederken, 9 binden fazla kişi de yaralanmıştı.
İran’da 2007 yılında kendisine tecavüz eden istihbaratçıyı öldüren Reyhaneh Jabbari’nin, 7 yıllık tutsaklığın ardından katledilmeden önce annesine yazdığı son mektup yayınlandı
HABER MERKEZİ (28.10.2014)- İran’da 2007 yılında dekoratör Reyhaneh Jabbari, istihbaratçı olan Morteza Abdolali Sarbandi’nin ofisini dekor etmek için gittiği sırada tecavüze uğramış, kendini savunabilmek için istihbaratçıyı bıçaklamıştı. Morteza Abdolali Sarbandi’nin ölmesinin ardından Reyhaneh Jabbari tutuklanarak Tahran’daki Evin Hapishanesi’ne konulmuştu.
Reyhaneh affedilmesi gereken bir şey yapmadığını söylemişti
Reyhaneh, yanında avukatı olmadan ifadesi alınarak idam talebiyle yargılandı. Reyhaneh, Tahran’daki Evin Hapishanesi’nde tutulduğu 2 ay süresince ailesi ve avukatıyla görüştürülmedi. Reyhaneh yaşananların meşru müdafaa olduğunu söyleyerek kendini savundu. İdam “cezası”nın Morteza’nın ailesinden af talep etmesi ve onların kabulü halinde geri çekilebilecekti. Fakat Reyhaneh af dilemeyeceğini ve affedilmesi gereken bir şey yapmadığını ifade ederek bu talebi reddetmişti.
1 Ekim günü gerçekleşmesi beklenen Rehaneh’in idamı, kamuoyunun tepkisi üzerine ertelenmişti. 25 Ekim günü katledilen Reyhaneh’in annesine yazdığı mektup şöyle:
“Sevgili Sholeh,
Öğrendim ki bugün kısasla tanışma sırası benimmiş. Yaşam kitabımın son sayfasına geldiğimi senden öğrenemediğim için kırgınım. Bilmem gerektiğini düşünmüyor muydun? Üzgün olduğun için ne kadar mahcup olduğumu biliyorsun. Neden senin ve babamın elini öpme şansını bana vermedin? Dünya bana yaşamak için 19 yıl verdi. O uğursuz gecede ölmeliydim. Bedenim şehrin bir köşesine atılmalı ve birkaç gün sonra polis beni teşhis etmen için seni tecavüze uğradığımı da orada öğreneceğin adli tıp doktorunun ofisine götürmeliydi. Biz onların gücü ve servetine sahip olmadığımız için, katilim asla bulunamayacaktı. Hayatına utanç ve ızdırapla devam edecek, birkaç yıl sonra da bu ızdırap seni öldürecekti.
Her nasılsa bu lanetlenmiş hikaye değişti. Bedenim bir köşeye atılmadı, ama Evin Hapishanesi ve onun tek kişilik hücresine gömüldü, şimdi de mezarlığa benzeyen Şehr-e Ray hapishanesine. Ama kaderim buymuş, şikayet etme. Sen benden iyi bilirsin ki ölüm yaşamın sonu değildir. Sen bizlere okula giderken bir kavga ya da şikayet karşısında bir hanımefendi gibi olmamızı öğretmiştin. Nasıl davranmamız gerektiğinin altını ne kadar çok çizdiğini hatırlıyor musun? Senin deneyimlerin yanlıştı. O kaza başıma geldiğinde, öğrendiklerimin bana yardımı olmadı. Mahkemede beni soğukkanlı ve zalim bir suçlu gibi anlattılar. Hiç gözyaşı dökmedim. Hiç yalvarmadım. Kanunlara güvendiğim için ağlamadım. Ama kayıtsız olmakla suçlandım. İşte, sivrisinek bile öldüremez, hamam böceklerini antenlerinden yakalayıp dışarı atardım. Taammüden cinayetle suçlanıyorum. Hayvanlara yaptığım muamele bir erkeğe eğilim olarak yorumlandı ve hakim kazanın yaşandığı sırada tırnaklarımın uzun ve ojeli olduğu gerçeğine bile bakma zahmetine katlanmadı.
Kendisinden adalet beklenen bir hakim için ne kadar da iyimser! Ellerimin sporcu kadınlar gibi, özellikle de boksörler gibi, iri olmadığını sorgulamadı. Ve içime sevgisini ektiğin bu ülke beni hiçbir zaman istemedi, beni sorgulayanların hakaretleri yüzünden ağlarken, en adi sözlerini dinlerken hiç kimse bana destek olmadı. Güzelliğimin son işareti saçlarımı kazıdığımda 11 gün hücre cezasıyla ödüllendirildim.
Sevgili Sholeh,
Duydukların yüzünden ağlama. Karakoldaki ilk günümde, yaşlı bekar bir görevli canımı yakmak için tırnaklarımı kullandığında, güzelliğin burada aranan bir şey olmadığını anlamıştım. Güzel görünmek, güzel düşünce ve dilekler, güzel el yazısı, güzel gözler ve görüş, hatta hoş bir sesin güzelliği… Anneciğim, düşüncelerim değişti ve bunun sorumlusu sen değilsin. Sözlerimin sonu gelmeyecek; onları, senin yokluğunda ve senden habersiz beni infaz ederken, sana ulaştırması için birine veriyorum. Sana miras olarak pek çok el yazımı bırakıyorum. Yine de ölmeden önce senden bir şey istiyorum. Aslında bu dünyadan ve bu ülkeden bir tek isteğim var. Biliyorum bunun için zaman lazım. Ama lütfen ağlama ve dinle…
Senden mahkemeye gidip bu arzumu anlatmanı istiyorum, hapisteyken böyle bir mektup yazamazdım. Bir kez daha benim yüzümden acı çekeceksin. Eğer yalvarman gerekirse, bunun için sana kızmam. Gerçi sana yapmamanı söylememe rağmen infaz edilmemem için onlarca kez yalvarmıştın. İyi kalpli annem, sevgili Sholeh, canımdan daha çok sevdiğim, toprağın altında çürümek istemiyorum. Gözlerimin, genç kalbimin toza dönüşmesini istemiyorum. Ben asılır asılmaz bunu ayarlamanı; kalbimin, böbreğimin, gözlerimin, kemiklerimin, vücudumdan ne nakledilebilirse onları ihtiyacı olanlara hediye etmeni istiyorum. Organlarımı alanların ismimi bilmesini, bana bir buket çiçek almalarını hatta benim için dua etmelerini bile istemiyorum.
Şunu çok içten söylüyorum, gelip yas tutarak acı çekeceğin bir mezar istemiyorum. Benim için siyahlar giymeni istemiyorum. Zor günlerimi unutmak için elinden geleni yap. Rüzgar beni alıp götürsün. Dünya bizi sevmedi. Kaderimi istemiyorum. Ve şimdi ölümü kucaklayarak buna bir son veriyorum. Çünkü Allah’ın mahkemesinden, beni sorgulayanlardan ben davacı olacağım. Hakimden; beni taciz etmekten geri durmayan Yüksek Mahkeme’nin hakimlerinden davacı olacağım. Yaratıcının mahkemesinde Dr. Farvandi ve Kasım Şabani’den davacı olacağım; tüm o bilgisizlerden, yalanlarıyla bana haksızlık eden, benim haklarımı çiğneyen ve gerçeğin bazen görünenden farklı olduğuna dikkat etmeyenlerden davacı olacağım.
Sevgili iyi kalpli Sholeh,
Diğer bir değişle sen ve ben suçlayanlar, diğerleri ise sanık. Bekleyip Allah’ın ne istediğini görelim. Ölene dek seni kucaklamak isterdim. Seni seviyorum.”
Kaynak: halkingunlugu.org
Cumartesi Anneleri, 20 yıl önce Galatasaray Lisesi önünde başlattıkları oturma eyleminin 500. haftasında kitlesel bir şekilde gerçekleştirdi. Demokratik Haklar Federasyonu (DHF) ile Grup Munzur üyeleri de oturma eylemine katıldı
İSTANBUL (25.10.2014)- Cumartesi Anneleri, faşist T.C devleti tarafından gözaltına alınıp ardından katledilen yakınlarının faillerinin bulunması için Galatasaray Lisesi önünde başlattığı oturma eyleminin 500. Haftası bugün kitlesel bir şekilde gerçekleştirildi.
Saat 10.00’da Toplumcu Gerçekçi Belgesel Fotoğraf Atölyesi üyeleri, Demokratik Haklar Federasyonu (DHF) üyeleri ve çok sayıda kişi Taksim Tünel’de bir araya geldi. Kitlenin toplandığı sırada Tiyatrocu Mehmet Esatoğlu, gözaltında kaybedilenin gözünden bir oyun sergiledi. Esatoğlu’nun ardından Grup Munzur üyeleri “Şehitlerimize” adlı marşı seslendirdi.
Grup Munzur’un ardından kitle Galatasaray Lisesi önünde toplanan Cumartesi Anneleri’nin bulunduğu alana yürüdü.
Cumartesi Anneleri için dünyanın bir çok yerinde eş zamanlı eylem
Yapılan ilk konuşmada New York, Roterrdam, Paris, Stokholm ve dünyanın birçok yerinde Cumartesi Anneleri’nin oturma eyleminin 500. haftası olması nedeniyle eş zamanlı olarak Türkiye-Kuzey Kürdistan’da gözaltında kaybedilenlerin fotoğraflarıyla birlikte oturma eylemi yapıldığını belirtti.
Evinin önünden kaçırılıp gözaltına kaybedilen Fehmi Tosun’un eşi Hanım Tosun yaptığı konuşmada, yirmi yıl önce burada oturma eylemlerine başladıklarını ve bu devletin yirmi yıldır kayıplar için hiçbir adım atmadığını belirterek şunları söyledi: “Bizim acımızı duymayanlara sesleniyorum. Bu ülkeyi yönetenler gözleri kör, kulakları sağır, ister duysunlar ister duymasınlar yakalarına yapışacağız. Bize hesap vermeden de o yakayı bırakmayacağız.”
Ardından Ferhat Tepe’nin annesi Zübeyde Tepe oğlu için yazdığı şiiri okudu.
Gözaltına alınarak katledilen Maoist Komünist Partisi (MKP) 2. Genel Sekreteri Süleyman Cihan’ın kardeşi Ahmet Cihan yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Faili meçhul cinayetlerin arkasında devlet var. Resimlerini gördüğünüz bu güzel insanlar devletin cinayetlerinin belgesidir. Değişen çok şey var deniliyor ama değişmeyen tek şey hangi dönem olursa olsun devletin işlediği cinayetlerin arkasında durduğudur. Devlet işlediği cinayetlerinin açığa çıkmaması için çaba gösteriyor, birçok kayıbın failleri belli değil ama faili devlet olan kayıplardır bunlar.”
Deniz Gülünay: Biz buradan hesap soruyoruz
Gözaltında katledilen Hasan Gülünay’ın kızı Deniz Gülünay, fotoğraflarını tuttuğumuz devrimcilerin sesi-soluğu olduklarını buradan seslenirken acı, öfke ve gözyaşıyla değil politik fikirlerin öfkesiyle seslendiğini belirtti. Gülünay konuşmasında şu ifadelere yer verdi: “Her hafta bize dışarıdan bakan insanlara bir şey söylemek istiyorum. Bu meydanda oturan ailelere, çocuklara kimse acıyan gözlerle bakmasın çünkü biz burada hesap soruyoruz. Politik fikirlerin hesabını soruyoruz. Bu meydan benim gözümde politik meydandır, ben bu meydan da büyüdüm. Ben bu meydanda 22 yıldır babamı arıyorum. Babamı belki bir 22 yıl daha aramak zorunda kalacağım, biliyoruz ki faşist devlet kayıplarımızı bize geri vermeyecek. Ben babam Hasan Gülünay’dan işkencede ser verip sır vermediği için gurur duyuyorum.”
Kayıp yakınlarının konuşmasının ardından İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplarta Karşı Komisyonu adına basın açıklaması yapıldı. Yapılan basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi: “500. haftamızda bir kez daha ilan ediyoruz; mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Biliyoruz ki, biz vazgeçersek evlatlarımız asıl o zaman kaybolacak. İnsalık onuru asıl o zaman yara alacak.
500. haftamızda bu topraklarda yaşayan herkese sesleniyoruz: “Yok edilmek istenen yalnızca evlatlarımız değil, insanlığın vicdanıdır. İnsanlık onurunu hedef alan bu suç karşısında susmayın! Kayıpların mücadelesini destekleyin. Hakikat ve adalet talebimize sesinizi katın. ”
Basın açıklamasının ardından eylem sona erdi.
Kaynak : www.halkingunlugu.org
Aralarında Demokratik Kadın Hareketi (DKH)’nin de olduğu Dersimli kadınlar Kobane’ye destek için dün saat 16.30’da Yeraltı Çarşısı üzerinde bir araya gelerek bir yürüyüş gerçekleştirdi
DERSİM (24.10.2014)- ”Kobane 2. Kerbela Olmasın Kobane’ye İnsani Yardım Koridoru Açılsın” yazılı pankartı açan kadınlar çarşı güzergahından Gola Çeto Parkı’na yürüdü. Sihenk Köprüsü üzerinde pankart asan kadınlar, sloganlarla Kobane’yle dayanışmayı yükseltti.
Gola Çeto Parkı’nda yapılan basın açıklamasında şu ifadeler yer aldı: ”Kobane’de bedenini emperyalist savaşlara siper eden kadınlara Dersim’den bin selam! Kerbela Olayı ve 38 Dersim Soykırımından da anımsadığımız gibi kadınlar üzerindeki baskı ve sömürü bitmemekle birlikte günümüzde Kobane’yle tekrar gün yüzüne çıkmıştır. Ama biz kadınlar olarak bunun önünde duvar örerek geçit vermeyeceğiz. Kadınlar dünyanın her yerinde sömürüye uğramış; savaşlar, katliamlarla baskı, zulüm ve tecavüze maruz bırakılmıştır. Kadınların uğradığı cinsel,ulusal ve sınıfsal sömürüye karşı durulmalı ve her alanda kadın mücadelesi yükseltilmelidir.”
Basın açıklamasının ardından Gola Çeto’daki ziyarete giden kadınlar, mumlarını Kobane’de bedenlerini feda eden başta kadınlar olmak üzere tüm direniş şehitlerine atfen yaktı. Ardından niyaz dağıtımı yapıldı.
Eylem sırasında kadınlar, ”Jin jiyani azadi” , “Biji berxwedane Kobane” , “Biji berxwedane YPJ” , “Yaşasın kadın dayanışması” , “Katil IŞİD işbirlikçi AKP” sloganlarını attı.
Kaynak:www.halkingunlugu.org
Kadınlar Dersim’den Kobane’ye selam gönderdi
Bu sene Nobel Barış Ödülünü Kailash Saytarthi ile paylaşan Malala Yousafzai ”…sesimi, seslerini duyuramayanlar için yükseltmeye çalışıyorum” diyerek genç yaşta dünya kamuoyuna sesini duyurdu.
2012 senesinde okuldan eve dönerken Taliban’ın saldırısına uğrayan Malala, başından ve boynundan vurulmuştu. 6 gün Ravalpindi kentindeki askeri hastanede tedavi gördüken sonra durumunun ciddiyetini koruması nedeniyle Birleşik Arap Emirliklerince İngiltereye götürülen Malala’nın ‘sesini duyurma’ serüveni böylece başladı.
Dünya kamuoyunun ilgisini çekmeyi başaran Malala kadın hakları ve eğitim konusundaki aktivistliğiyle ve özellikle ülkesi Pakistan’da Taliban tehdidine rağmen kızların okuması için yürüttüğü kampanyalar nedeniyle sembol isim haline geldi.
Batı medyası Malala’yı sadece müslüman bir feminist olarak lanse ederken, geçen sene Pakistan’da düzenlenen ulusal marksist yaz okulunda yolladığı mesajda Malala, Pakistan’da gericilik ve sömürünün zincirlerinden kendilerini sadece sosyalizmin kurtarabileceğini söylüyordu. Daha önce de ABD’ye götürülen Malala, Obama’yla buluşturulmuş, batı medyası tarafından mücadeleci kimliği geriye atılarak şu ana benzer bir kimlik yaratılmaya çalışılmıştı.
2014 Nobel Barış Ödülü sahibi Malala Yousafzai’nin daha önce kendi ülkesinde verdiği mesajlar şöyle:
“Sosyalizmin tek çözüm olduğu kanaatindeyim ve tüm yoldaşları bu mücadeleyi muzaffer bir sonuca çıkarmak için teşvik ediyorum. Bizi gericilik ve sömürünün zincirlerinden yalnızca bu kurtaracaktır”
”Bir devrimci ve Marksist olduğumu gururla söylüyorum. Tüm düşmanlarımız ve dostlarımız başarımızı görmektedir. Belki bir devrim gerçekleştiremeyiz fakat Bolşeviklerin yaptığı gibi bu gayemizi bir zafere dönüştürebiliriz.”
Kaynak:Kimya Oskay / İleri Haber
KADINLAR DÜNYANIN EN YÜKSEK ZİRVESİNE TIRMANIYOR” SLOGANI İLE BAŞLAYAN 11.POLİTİK KADIN KONFERANSI SONUÇLANDI
11.Politik Kadın Konseyi Kobané için Enternasyonel Çağrıda Bulundu
Politik Kadın Konseyi 3-5 Ekim tarihinde Almanyanın Chemnitz kentinde Teknik Üniversite salonunda 11.konferansını düzenledi.
Alamanya’da daha yoğun faaliyetleri olan Courage’ın çağrısı ile ADKH ve CENİ Kürt Kadın Barış Bürosunun da koordinasyonunda yer aldığı konsey ‘’ Kadınlar Dünyanın En Yüksek Zirvesine Tırmanıyor’’ sloganı ile konferansa başlandı.Konferans 2015 Şubat’ta Atina’da yapılacak olan Avrupa Kıta konferansı ve esas olarak Mart 2016’da Nepal’de yapılacak olan 2.Dünya Kadın Konferansına hazırlık niteliğini taşıyordu.
Konferans açılış konuşmasının ardında Chemnitz Teknik Ünüversite bölüm Prof. yapmış olduğu konuşma ilgile dinlendi.Marks şehri olarak bilinen Chemnitz kentinin politik tarihine yapılan vurgudan sonra kadın öğrencilerin teknikteki başarısını ve bu alandaki mücadelesini anlatarak teşekkürlerini sundu.Duisburg Kadın platformu ve Ver-di sendikası çalışanı Nina Dusper, Bangladeş Tekstil işçileri Sendikasi adına Joly Taluker ‘İşçi Sınıfında Kadın Bilinci’ formunun ön tanıtım sunumunu yaptı.Bangladeşte Tekstil fabrikasındaki katliam ile gündeme gelen işçi kadınların emek sömürüsü konferasın ana forumlarından biri oldu.Kadın işçilerin çalışma koşullarını ve kadın mücadelesini görsel olarak sineviyon ile de sundu.
Prof.Dr. Cynite Ulker ‘Toprak Ana’başlığı ile sunumda bulundu.Kapitalistlerin ekolojiyi nasıl tahrip ettiğini anlatarak ‘dünyamızı kurtaralım’çağrısında bulundu.
Hamburg Die Linke (sol parti) üyesi ve kadın aktivist Zaman Masudi ve Afrika Dünya Kadınlar Koordinatörü Clariste Soh Mouble ‘Mülteci kadınların sorunu’ başlığını sunarak tartışmaya açtılar.Mülteci kadınların birebir yaşadıkları sorunlar ve mültecilere yapılan mumeleye vurgu yapıldı.
Rovava’dan yükselen direniş dünya kadınlarıyla buluşuyor
Rovava Halk Meclisi Eş Başkanı Sinem Muhammed Rojavadaki gelişmeleri, ve kadın özgürlük mücadelesini, İŞİD zulmüne karşı YPJ’nin ortadoğu’da yürüttüğü mücadeleyi anlatarak Almanya’nın ve genel anlamda emperyalist ülkelerin ortadoğuda oynadığı rolü anlatarak tüm kadınları Rovava halkını ve kantonunu desteklemeye ve Politik Kadın Konferansına katılan delegeleri Rojava’ya davet ederek Rojava halkıyla ve kadınlarıyla buluşma çağrısında bulundu.
ADKH’de Sinem Muhammed şahsında tüm kürt kadınlarını, Kobané ve Rovavadaki direnişi selamlayarak, ortadoğudaki gelişmelere kısa vurgu yaparak ‘Başka Bir Dünya Mümkün’ diyerek kürt kadınlarının mücadalesine otak olmaya ve pratik eylemleri örgütleme çağrısında bulundu.
SOLWODI kadın sığınma evi adına Sr Lea Ackermann zorunlu seks işçiliği yapan bireylerin yaşadığı sorunları ve Almanya’da büyük bir sorun haline gelen beden satışına karşı mücadele ve çalışan bireylere yaklaşımı tartışmaya açarak ikinci gün yapılan forum tanıtımını sundu.Yapılan bu dört sunum ikinci gün konferansın ana tartışma konuları olarak forum şeklinde yapıldı.
İkinci gün sabah saatlerinde Marks anıtının bulunduğu alanda başlayan mitingin açılış konuşmasını koordinasyon komitesinde yer alan ADKH adına Fidan Yıldız yaptı. Yürüyüş enternasyonal kadın rengini sokaklara taşıdı. ADKH’nın Cinsel sömürüyü karşı sürdürdüğü kampanya pankartı yoğun ilgi gördü.Yine yürüyüş kortejinde İŞİD çetelerini teşhir eden, kürt halkına özgürlük ve kürdistandaki işgale vurgu yapan alamnaca sloganlara tüm kitle çoşkuyla katıldı.Yürüyüşün bitiş alanında kadının tarzını,rengini,kültürünü ve şarkılarının sunulduğu parti,örgüt ve kadın kurumlarının sundukları mesajlar ile etkinlik sona erdi.
Üniversite de öğleden sonra başlayan forumlar ve yine geniş bir stand alanında yirminin üzerinde dernek ve kurumun açmış olduğu standlarda ilgi ile karşılandı. Forumlardan sonra canlı tartışmalar stand önlerinde devam etti.ADKH’nın geçen dönem yürüttüğü kampanyanın konusu olan cinsel sömürü formundaki tartışmalar forumdan sonra ADKH stndında da devam etti. Forumların ardından Kobané saldırısını protesto eden meşaleli yürüyüş yapıldı.Üçüncü gün Politik kadın konseyinin oluşturması için yapılan seçim sonrası tüm salon elele tutaşarak coşkulu bir şekilde hep bir ağızdan söylenen mücadeleye çağrı şarkılarıyla sona erdi.
Ezilen halkların üzerinde bir kara humma misali dolaşan emperyalizm ve onun gerici uşakları, çeteleri bir kez daha Kürt ulusunun direnişi karşısında hezimete uğruyor.
Günlerdir Kobanê’de Kürt ulusunun onurlu direnişi her türlü bedele karşın sürüyor. Ezidî halkına yönelik saldırılarıyla binlerce Ezidî’yi topraklarından eden, yüzlercesini katleden ABD emperyalizmiyle yaratılan ve TC destekli terör örgütü IŞİD (DAİŞ), ilerleyişini sürdürerek geçtiği yerlerde kadınları kaçırarak tecavüz ediyor ve köle pazarlarında satıyor. Stratejik önemi olan bir noktada bulunan Kobanê’yi ele geçirmek için yoğun saldırılarını sürdüren barbarların, dünyanın gözü önünde şehrin içlerine kadar gelerek olası kitle katliamlarına girişmesi an meselesi. Bugün Kobanê üzerinde emperyalistlerin oynadıkları oyun Ortadoğu halkları ve coğrafyası üzerinde yapılan planın bir parçasıdır. Ama onlar sadece bir noktayı, Kürt ulusunun örgütlü gücünü iyi hesaplamadılar.Terör örgütü IŞİD’in donanımlı silahlarına karşın ellerinde olanla kahramanca bir savunma yapan Kürt özgürlük savaşçıları dünyaya insanlık dersi veriyor.Her türlü engellemelere rağmen yüz binlerce insanı korumaya devam eden savaşçılar silahları kalmayınca bedenleriyle bomba olup İşidin içinde patlıyor. Mezopotamya halklarının direniş coğrafyası olan bu topraklarda öyle kolay cirit atacaklarını sanan IŞİD güruhuna bugün en güzel yanıt eşit olmayan koşullarda yüreğiyle ve bedeniyle savaşan yiğit kadınlardan, analardan ve erkeklerden geliyor. Kobanê direniyor ve direnecek.! Arîn Mîrkan bedenini bu gözü dönmüş, kadın düşmanı azgın barbarlar örgütünün içinde ateş topuna çevirerek patlatırken katledilen yüzlerce insanın ahına bir ışık yakıyor.
Çözüm süreci, barış gibi argümanlarla Kürt Ulusunu bir nevi oyalayarak kendi koltuklarını sağlamlaştıran sistem ve onun bugün ki temsilcisi AKP hükümeti gerçek niyetini Kobanê’de yaşanan katliama karşı sokaklara çıkan halka uyguladığı faşizan saldırılarla bir kez daha ortaya koyuyor. Söyledikleri herşeyin kof bir yalan olduğu ve demokrasi aldatmacasıyla halkın en diri yanını sürekli bastırma derdinde olanlar Kobanê’de yaşanan katliama karşı IŞİD teröristlerini beslerken ve polisi ise halka saldırırken “Yaşasın IŞİD” naraları atarak ikiyüzlü faşist karakterini gösteriyor.Kürdistan ve Türkiye şehirlerinde gerçekleştirilen Kobanê’ye destek eylemlerinde devletin kolluk güçlerinin yanı sıra HÜDA-Par ve korucuların da içinde yer aldığı gruplarca 24 insan katledildi ve onlarcası da yaralandı. Gösteriler devam ederken sokağa çıkan halka karşı İçişleri Bakanı tarafından “Şiddet misliyle cevap bulur” gibi açıklamalar yapılarak halk doğrudan hedef olarak gösteriliyor.
Rojava ve Kobanê’de kendi kaderlerini tayin eden Kürt Ulusunun yarattığı yaşam, halklara umut olacak. Kızlarıyla ve oğullarıyla bize savaşma ve direnme azim ve kararlılığını gösteren tüm savaşçılar, bugün olduğu gibi yarının Özgür Kürdistan’ı için hiçbir fedekarlıktan ve bedelden kaçınmayacaklar.
Avrupa Demokratik Kadın Hareketi olarak; Kürdistan dağlarında yakılan serhildan ateşlerini selamlıyoruz. Kavgada birer kızıl anka misali küllerinden yeniden doğan bir ulusun fedekar, savaşçı kadınlarını selamlıyoruz. Kadına yabancı barbarlar çetesinin ve emperyalizmin oyunlarının boşa düşürülmesi için dünyanın dört bir tarafında Kobanê ile Kürt ulusuyla dayanışmayı büyütüyoruz.
Bijî Berxwedana Kobanê!
Jin Jîyan Azadê!
AVRUPA DEMOKRATİK KADIN HAREKETİ
Suruç’un Kop Köyü’nde Kobanê’den gelen aileler savaşın zulmüne rağmen yaşam mücadelelerini ve ısrarını sürdürüyor. Demokratik Kadın Hareketi (DKH) savaş yüzünden göç etmek zorunda kalan Rojava’lı kadınların çığlığını duyurabilmek adına Rojavalı Havva ile bir röportaj gerçekleştirdi
URFA (06. 10. 2014)- Suruç’un Kop Köyü’nde Kobanê’den gelen aileler savaşın zulmüne rağmen yaşam mücadelelerini ve ısrarını sürdürüyor. Direnişin sağlam bir iradeyle mümkün olabileceği gerçeği Havva’nın bakışlarında somutlanıyor , azmi ve tutkusu varlığına eşlik ediyor. Yaşamları alt üst olan , hakarete maruz kalan, yakınları gözleri önünde katledilen binlerce kadından bir tanesi sadece Havva. Demokratik Kadın Hareketi (DKH) Havva’nın sesine ses katmak ve Havva şahsında Rojava’lı kadınların çığlığını duyurabilmek adına Havva ile bir röportaj gerçekleştirdi. Röportajı okurlarımızla paylaşıyoruz. (Röportajın aslı Kürtçedir)
Ne zaman geldiniz bu köye?
18 gündür buradayız.
Gelirken sınırda ne gibi sıkıntılar yaşadınız?
Sabahın erken saatlerinde geldik. IŞİD ve YPG ‘nin çatıştığı esnada sınırı geçmeye çalıştık. Sınırdan geçmemize T.C. izin vermedi. Askerler bize küfretti. YPG bizi koruyup sınırdan geçmemize yardım etti. YPG saflarında kaynımın oğlu vardı. IŞID’ liler gözümün önünde kaynımın başını kestiler.
Buradaki halkın desteğini nasıl değerlendiriyorsunuz ? Yeterli mi sizce ? Nelere ihtiyacınız var?
Buradaki insanlar bize yardımcı oluyorlar. Biz onların yardımlarından razıyız. Burada arkadaşlar nöbet usulü herkesi doyuracak kadar yemek yapıyorlar. Sürekli battaniye, kıyafet vs. yardımlar geliyor. Ama biz çekiniyoruz. Kendi ihtiyaçlarımızı satın alıyoruz. Maddi sıkıntı çekiyoruz.
Savaş sizi nasıl etkiledi? Geri dönmeyi düşünüyor musunuz ?
Savaş bizim için çok kötü oldu. Dünyamız başımıza yıkıldı. Her şeyimiz gitti. Tabi ki savaşın bitmesini , geri dönmeyi istiyoruz. Çünkü burada hiçbir şeyimiz yok.
Kobane’ deki kadın direnişini nasıl değerlendiriyorsunuz.
Gerillaların verdiği mücadele bizim için önelidir. Hepsinin de başarılarının devamını diliyorum. Sadece dirensinler istiyoruz ve düşmanları başımızdan def etsinler.
IŞİD kimden yardım alıyor sizce?
T.C.’nin ona yardım ettiğini düşünüyoruz. Pazartesi günü buraya( Kop Köyü) asker baskın yaptı. Askerler kadınları taciz etti. Bizleri tehdit etti, küfürler savurdu.
Buradan dünya halklarına, özelde de kadınlara söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Savaş tüm insanlar için kötüdür. Biz hayatta kalma savaşı veriyoruz ve bu süreçte onurumuzla yaşamaya çalışıyoruz. Tüm insanların bizim başımıza gelenlere karşı durmasını ve destek vermesini istiyoruz
Kaynak: www.halkingunlugu.org
YPG Miştenur’da fedai eylemi yapan YPJ savaşçısı Arîn Mîrkan’ın kimlik bilgilerini duyurdu
HABER MERKEZİ (06-10-2014)-ANF’nin haberine göre; Kobanê’nin güney ve doğusunda 50 noktada göğüs göğüse çatışmaların devam ettiğini bildiren YPG, çatışmalarda 74 çetenin öldürüldüğünü bildirdi Çatışmalarda 15 savaşçının yaşamını yitirdiğini duyuran YPG, YPJ savaşçı Arîn Mirkan’ın da kimlik bilgilerini duyurdu. YPG, “Arîn yoldaşın bu eylemiyle ortaya koyduğu cesaret, fedakârlık ve özveri tüm YPG ve YPJ’li savaşçılarımızın direniş tutumudur. Tüm YPG ve YPJ savaşçıları gerekirse Arînleşecek, fakat Kobanê’ye yönelik bu çete saldırılarının amacına ulaşmasına izin verilmeyecektir” dedi.
YPG Basın Merkezi, Kobanê’nin güney ve doğusunda yaşanan şiddetli çatışmalara ilişkin açıklama yaptı.
50 ayrı noktada çok yoğun, şiddetli ve göğüs göğüse geçen çatışmalarda tespit edilebilen 74 çete öldürüldüğünü bildiren YPG, çatışmalarda 15 savaşçının da yaşamını yitirdiğini duyurdu.
YPG, Miştenur tepesinde fedai eylem gerçekleştiren YPJ savaşçısı Arîn Mîrkan’ın da kimlik bilgilerini duyurdu.
YPG açıklaması şöyle:
“Tüm güçleriyle saldıran çete güçlerine karşı tarihi bir direniş sergileyen bu 15 yoldaşımız içinde bulunan Arîn yoldaşımız ise çete saldırılarına karşı fedai bir eylem gerçekleştirmiştir. Arîn yoldaş eylem yaptığı saldırı gücünü durdurmuş ve onlarca çeteyi öldürmüştür. Arîn yoldaşın bu eylemiyle ortaya koyduğu cesaret, fedakârlık ve özveri tüm YPG ve YPJ’li savaşçılarımızın direniş tutumudur. Tüm YPG ve YPJ savaşçıları gerekirse Arînleşecek, fakat Kobanê’ye yönelik bu çete saldırılarının amacına ulaşmasına izin verilmeyecektir.
Arîn yoldaşımızın kimliği şu şekildedir:
Kod Adı: Arîn Mîrkan
Adı Soyadı: Dilar Gencxemîs
Ana Adı: Wahîde
Baba Adı: Şûkrû
Doğum Yeri: Afrîn
Şehadet Yeri ve Tarihi: 5 Ekim 2014 Kobanê.”
Önce Saddam’in kizi bir aciklama yapti bunlar„babamin ve amcam Raghad El Duri’nin askerleridir“ diye. Biz daha Saddam kimin askeriydi sorusuyla hafizamizi tazelemeden ISID Islam-Sam Devleti adi altinda Petrol üzerinden cizdigi haritayla kimlerin parali katilleri oldugunu acikladi. Haritanin kendisinin uluslar arasi resmiyeti oldugunuda,- ISID denilen katillerin CIA ve MOSSAD ajanlariyla birlikte oturup kalktiklarini- gazetelerden ögrendik. Yüzyili askin süredir emperyalistler kendi cizdikleri ortadogu haritasindan bir türlü memnun olamadilar. Aslinda binlerce kez memnunlar. 1.dünya savasini bitirirken baris adina cizdikleri bu ortadogu haritasi aslinda binbir cesit inancin, kültürün, halklarin ve uluslarin icine hapsedildigi ve baslarinada ayni TC.devleti gibi Katliam ve sürgün yapma görevleride olan Iran, Irak, Süriye, Israil gibi gardiyanlarin atandigi bir hapishaneye cevirdiler. Kendi gardiyanlarindan da memnun olmayan emperyalistler önce ortadoguda Saddam’la baslayarak neredeyse tüm kuzey Afrika ülkerinde gardiyanlarinin degisiminie gittiler. Simdi görüyruz ki Gardiyan degisimleride onlar icin yeterli olmadi.
Cünkü onlar yüzyil önce ortadogu haritasini cizerken zaten kriz ve savasin hic durmamasi icin cizmislerdi.
Cünkü onlar yarattiklari politik-diplomatik krizi asamadiklarini söyleyip gidip isgal edenlerdir, Cünkü onlar, önce uluslari birbirine karsi kiskirtip halklari birbirilerine katlettirirken barisi saglamak icin gidip kendileri katliam yapanlardir.
Cünkü onlar kendi kurduklari kimyasal silah fabrikalarini kendi gardiyanlarinin gizli silah fabrikalariymis gibi gösterip gidip isgal edenlerdir.
Cünkü onlar eger hicbir sey bulamazlarsa El Kaide ve ISID gibi ceteler olusturup kargasa ve kaosu yaratarak “baris gücleri“, „kurtaricilar“ vb. olarak „güvenlik koridoru“, „tampon bölge“ adi altinda kendi cikarlarina uygun istedikleri müdahaleyi yapanlardir.
Cünkü onlar kendi cetelerini silahlandirip halkalarin üzerine birakirken diger yandanda, orada halklarin savunmasini hic geciktirmeden savunmaya gecen ve günümüzün gercek anlamdaki demokrasi gücü kürtlere hem silah yardiminda bulunup hemde terör listesine ismini yazan ayni emperyalist güclerdir.
Artik bunlarin hicbirinin günümüzde dünya halklari acisindan kabul edilebilecek gerekceler olmadigini ve halklari kandiramayacagini emperyalistler kendileride anladilar. Ömürlerini baska savas bicimleri ile uzatmak istiyorlar. Ekonomik Krizler, bölgesel savaslar ve en savunmasiz olanlari (Ezidiler gibi ) katledecek katiller ordusu EL Kaide ve ISID gibi ceteler emperyalizmin beslenme kaynaklari ve dünya halklarina karsi baslattigi 3.dünya savasidir. Hickimse 1. ve 2. dünya savasi gibi emperyalistlerin birbirleriyle savasacagi bir 3.dünya savasi beklemesin . 3. dünya savasi Emperyalistlerle dünya halklari arasindaki savasin adidir. Avrupada iktidar krizi yasayan Ukrayna ve ekonomik krizle calkalanan kitanin bir bütünü ve özeldede güney ülkeleri, Amerikanin siyahilerinin hic durmadan kendilerini savunmak icin sokaklarda carpismak zorunda kaldiklari irkcilikla dünyanin her yerinde süren bir savastir 3.dünya savasi.
1.dünya savasinin emperyalistler tarafindan parcalanip paylasilan Osmanlinin Ermenileri katletmesi gibi, 2.dünya savasinda emperyalistler Alman irkciligi Nazilerle, Sovyetleri cökertmek icin baslattigi savas icinde tüm avrupayi isgal edip, özeldeYahudileri katletmesi gibi. Simdide emperyalistler ortadoguda kendi beslemeleri ISID cetesiyle Ezidi Halkini katletmeye basladilar. Ezidilerinde katledilen Ermeni ve Yahudiler gibi ne devlet nede bir ordu ve ülkeye sahip olmamalari tarihsel olarak bir tesadüf degildir. Aksine savaslar, katliamlar ve sömürünün olusturdugu bu sistemin, gene halklar icinde en zayifi ve yanliz olani Ezidileri secmesi, onun kendini nasil beslediginin karakteridir. Her zaman saraylarinin karsisindaki kilise ve camilerinde tuttuklari ve Istediklerinde bir cellada cevirdikleri Din ile dünün ortacag avrupasinin cadi avlarindaki amaclari ne ise bugünün Ezidileri ve bölge ve dünya kadinlari icinde durum aynidir. Kendi icinde bir birligi olmayan ve mezheplere göre, toplumlarin basina dikilen kukla devletlerin resmi dini olarak, müslümanligi kullanmaktalar. Hic bir sekilde reform gecirmeyip kendini insanligin ilerleyisine göre düzenlemeyen müslümanligin, bin yillardir biriktirdigi en geri en cürümüs kadin bakis acisiyla sekillendirdikleri vaftiz edilip sünnetlenmis ISID ile dünya genelinde kadinlara karsi en eski silahlarini kullanmaktadir. Bir yandan dünyanin dört bir yanindan kadinlari icine sürükledigi Cihad Evliligi adli dini fuhusla uluslararasi kadin ticaretini müslümanlastirarak diger yandan basta Ezidiler ve kendine göre dogru müslüman olmayan erkekleri ve cocuklari katlederek kadinlarina tecavüz ederek, satarak ve öldürerek genelde dinlerin kadin hakkindaki iki yüzlülügünü acikca ilan etmistir. Tüm emperyalistlerin patentinde ortak oldugu ve gardiyanlarindan basta Türkiye, Israil ve tüm bölge devletlerinin destegiyle büyüttükleri bu canavar ile bölgedeki amaci acik ki gelismelerden hosnut olmamasidir.
Hosnut olmadiklarinin basinda Ortadogu gibi yüzyillardir belirsizligin icine sürüklenmis bir bölgede, bölge halklari icin kendi gücünü örgütleyerek bir umut ve güc durumuna gelmis olan ve kendi icinde bir birlik olusturmaya calisan Kürt gercekligi, Bölgede PKK icinde ordulasmasiyla baslayip bugün Rojava direnisiyle toplumsal bir iradeye dönüsen Kürt kadininin, her inanc, kültür ve milletten kadin kitleleri icin bin yillarin geleneklerine, din ve her türden gericilige ve illede erkek egemen iktidarlara karsi actigi savas, Kürtler özgülünde bugün ortadogunun baris ve demokrasi yürüyüsü, hicbir kosulda emperyalistlerin cikarlarina uygun degildir. Demokrasinin her inanc, kültür ve ulus icin ayni oldugu bir cografyada halklari birbirine karsi kiskirtip düsüremezler ve baris olursa savas cikartamazlar ve beslenemezler.
Bunun icin; tek Uluslu devletleri olusturulup bölgedeki diger ulus (basta Kürt ulusu) ve azinliklarin varligini inkar eden ve kendi ülkerinde hapseden milliyetcilige ve emperyalizme karsi tek ulus-devlet yapilanmalarinin iptal edilmesi ve tüm ulus ve azinliklarin esitligi üzerinden gelisecek yeni demokratik toplumlarin yaratilmasini,Tek devlet-tek din resmiyeti üzerinden devletin tüm olanaklarini sadece kendi mezhepinden olanlar icin kullanarak her alanda sadece onlara is olanagi sunan ve ibadet alani acarak basta alevilere, diger inanc ve kültürlere hic bir olanak tanimayan din baskisina ve ayrimciligina karsi, birey ile inanci arasina devlet ideolojisi koyularak olusturulan din fasizminin ortadan kaldirilmasi icin resmi din adi altinda dinlerin devletlestirilmesinden vazgecilmelidir.
Gene egitimde kürtce basta olmak üzere anadilde egitime karsi cikanlar imam hatipler araciligiyla insanin insana yabancilasmasinda en büyük rolü oynayan kiz ve erkek cocuklari arasinda ayrimcilik yapmaktadir. Kadinin saci dahil tüm bedenini günah sayip kapatarak kadinin bedenine yabancilasmasini ve üzerindeki dini baskiyi egitimle mesrulastirarak kadin erkek arasindaki esitsizligi besleyerek insan haklarini ihlal etmektedirler. Bunun icin egitimde dinin kullanilmasi kaldirilmali ve devlet eliyle imam hatipler gibi okullarin acilmasindan vaz gecilmelidir.
Dinin siyasal bir arac olarak kullanilmasi ve partileri iktidara tasiyarak ISID gibi cetelere her türden destegi saglamasinin önüne gecilmelidir. Basta AKP olmak üzere Kürtlerin hakli mücadelesini bastirmak icin dini siyasal amaclari dogrultusunda kullanan tüm partilerin ve kurumlarinin halk düsmani oldugu biliniyor.
Ezidilerden baslayarak tüm kürt illerinde saldiriya gecen bu katliamci ceteye, kendi devlet ve siyasal cikarlarina denk düstügünden dolayi sessiz kalan, yardim eden ve her türden destegi veren AKPnin hem „iyi müslüman“ olup hemde ISID gibi katil ceteleri besleyen ikiyüzlülügüyle halklari daha fazla kandirmasina izin verilmemelidir.
Kendine müslümanim diyen herkes, müslümanlik adina ISIDli katillerin kürt illerinde gerceklestirdikleri bu katliamlara sessiz kalarak müslümanlik bu degil degip kenardan seyrederek „iyi müslüman „olamaz. ISID`in yaptiklarinin dünya kamuoyuna yansimasindan kaynakli kendini savunmaya gecen müslümanlar, basta camiiler olmak üzere heryerde bu müslümanlik degil derken hicbir pratik adim atmamaktadirlar. Esas görevlerinin müslümanligi ISID`in elinden almak icin ISIDe karsi mücadele etmek ve katlettigi basta Ezidiler olmak üzere saldiriya ugrayan tum inanclardan insanlara destek olmak ve sahip cikmak oldugunu neden görmezlikten geliyorlar. Dini siyaset araci olarak kullanan AKP`nin, dini savas araci olarak kullanan ISID`i desteklemesiyle, aslinda aralarinda bir fark olmadigini neden kabullenmiyorlar. Dini siyaset araci olarak kullananlara oy vererek dini savas aracina dönüstürenleri beslediklerini bilmelidirler.
Tüm bunlarin ortaya cikardigi görevler ise iste bu kadar acik Emperyalistlerin ISID ve kukla devletler üzerinden binbir türlü hilekarlik ve ikiyüzlülükleriyle bogmaya calistiklari kürt ulusal hareketini bugün daha cok sahiplenmek zorundayiz..Ezidi halkini ISID`ten korumak icin kürtleri desteklemek ayni zamanda emperylizme karsi savasmaktir.
PKK terör listesinden cikartilmali ve Rojova ile birlikte uluslararasi alanda taninmalidir. Emperyalizmin ISID ile baslattigi dini Isgali durdurmak icin her alanda Uluslarin kendi kaderini tayin hakkini savunmak ve kürt ulusal hareketini bugün ISID adi altinda emperyalizme karsi desteklemek bir görevdir.
Emperyalistlerin din maskeli ISID ile yaptigi Kürdistan isgaline karsi halklarin birlesik cephesinin örgütlenmesi günün acil Enternasyonalist görevidir.
Ezidileri korumak icin Kürtleri destelemek, insanligin gelecekteki toplumsal yasam biciminin ifadesi olan kadinin özgürlügü icin dinci ISID ve hertürden gericilige karsi Emperyalizme karsi savasmak ENTERNASYONALIZMDIR
02.09.2014
SILA DOGRU
“Dünya Kadınları En YüksekDağları Aşıyor”
11. Politik Kadın Konferansı “Dünya Kadınları En Yüksek Dağları Aşıyor” sloganıyla Almanya’nın Chemnitz şehrinde başladı. Avrupa Demokratik Kadın Hareketi’nin de katıldığı konferansın ilk gününde dünyada kadının durumuna vurgu yapılırken, Ortadoğu da ki gelişmelere ve İŞİD’in uyguladığı şiddete vurgu yapıldı. Rojava devrimi ve Kobane’ye yönelik saldırıları anlatmak üzere Rojava kadın aktivisti Sinem Mohammed kısa bir sunum yaparak tüm kadınları devrime ortak olmaya çağırdı.
“Kobane Asla Teslim Olmayacak”
Politik Kadın Konferansına katılan kadınlar Kobane için Yürüyorlar.
Avrupa Demokratik Kadın Hareketi 11. Politik Kadın Konferansında.
İsviçre’nin Lozan kantonunda 27 Eylül Cumartesi günü, ‘1915’ten 1937-38’e ve bugüne’ başlığı altında “Hay Dersim” vurgusuyla Dersim Ermenileri Dayanışma Günü etkinliği gerçekleştirildi. Armenak Bakırciyan (Orhan Bakır), Hrant Dink, Seyit Rıza, Zabel Yeseyan, Antranik Paşa, Nişan Mirakyan ve Arshaluys (Aurora) Mardiganian’a atfedilen etkinlik Dersim Ermenileri İnanç ve Sosyal Yardımlaşma Derneği (DERSİYAD) temsilcisinin açılış konuşmasıyla başladı.Konuşmasında derneğin amaçlarının 3. kuşak Dersim Ermenilerine tabu olan Ermeni kimliğini tanıtmak-görünür kılmak, aynı zamanda gençlerin eğitimine destek sunmak olduğunu vurgulayarak, Munzur festivaline Ermenistan’dan getirilen folklor ekibi vs. programlar üzerinden Ermeni kültürünü tanıttıklarını belirtti.Stuttgart Dersim Ermeni Derneği adına konuşma yapan temsilci ise bugün burada sadece Ermeni kimliği ile bulunduğunu vurguladı.
Panel: “Yaralarımız Kardeştir”
Etkinliğin panel bölümünde Dersim Ermeni’leri ‘Hay’ların tarihsel süreci ve hukuksal mücadelesi aktarıldı.Tarihçi Hovsep Hayreni:
“Resmi tarih yüzyıllardır bu topraklarda yaşayan Ermenilere dair tek kelime yazmadı.Ermeni Soykırımı’nın sadece 1915 ile anılması yanlıştır.Abdülhamit dönemindeki kırımların zaten soykırımın göstergesi olduğunu unutmamak gerekir.Tarihten öğrenmek gerekiyor; öz savunma güçlerinin eksikliği Ermeni Soykırımı’nı akabinde Dersim ’38 Katliamı’nı beraberinde getirdi, bu ders bugün Suriye’de örnek olmalı, Ezidîler, Aleviler, Kürtler beraberce bunun karşısında durmalı.” dedi.Daha sonra sözü alan Sarkis Seropyan, konuşmasında Dersimli Haylar ve Ermenilerin tarihine değinerek, bu dayanışma etkinliği vasıtası ile yakalanan birlikteliğin ve aidiyet duygusunun devam etmesi gerekliliğini vurguladı.Avukat Erdal Doğan, Ermeni Soykırımı’nı uluslararası mahkemeye taşıdıklarını ve bunun yanı sıra Dersim Alevileri ve Ermenileri için devam eden kültürel soykırımı da ele aldıklarını açıkladı.Türkiye’de yaratılan korku psikolojisinden dolayı hukuk literatüründe soykırıma dair çok az araştırmanın olduğunu açıklarken, Ermenilerin halklar nezdinde tanınmadığını bunun için ise bir kanal önerisinin yerinde olduğunu ifade etti.
Gazeteci Ayşe Hür ise, kimliklerin sürekli dinamik olduğunu, değiştiğini ve giderek bölgesel aidiyetlerin yanında dünya kimliğinin öne çıktığını da belirtti.
Rakel Dink: “Kendinizi de, geçmişinizi de özgürleştirin”
Ahmet Aslan, Hasmik Haruntyunyan, Gule Mayera, Jazzpiya ve Necati Teyhani’nin müzikleri ile katkı sunduğu geceye sinevizyon ve folklor gösterileri ile devam edildi.ADKH, ADGH’nin etkinliğe gönderdiği mesaj okunarak, mesajda geçmişte yaşanan tüm katliamlar kınanarak bugün Kobanê, Şengal’e yönelik saldırıların önüne geçilmesinin birlikte, örgütlü hareket edilmesiyle mümkün olacağı vurgusu yapıldı.Mazgirt Belediye Başkanı Tekin Türkel, Ovacık Belediye Başkanı Fatih Maçoğlu ve İDHF temsilcisinin de söz aldığı gecede, Osmanlı zihniyetinden bu yana Ermeni, Alevi ve Kürtler’in katliama uğradığını bugün de Şengal’de Ezidî’lerin katledilmesiyle aynı gerici-faşist zihniyetin varlığını sürdürdüğü dile getirilirken; ezilen, sömürülen, inkar ve imhayla yok edilmek istenen ezilen halkların direnişini büyüterek, dayanışmanın daha da güçlendirilmesi gerektiğine vurgu yapıldı.Orhan Bakır ve Hrant Dink’in onurlu, devrimci mücadelesi sahiplenilerek konuşmalar bitirildi.Etkinliğin ilerleyen bölümlerinde Ermeni müziğinin dünyaca ünlü temsilcisi Djiwan Gasparyan sahne aldıktan sonra Rakel Dink konuştu.Rakel Dink yaptığı konuşmasında, “Kılıç artıklarının fısıltıları artık seslendiriliyor” diyerek yaşanan onca acının gerçeği gölgeleyemeyeceğinin kanıtı olduğunu, o günlerde baskı ve zulümle dillerini, dinlerini, adlarını değiştirip kabukları içerisine saklanan Ermenilerin torunlarının bugün köklerini aradığını söyleyerek Dersim Ermenileri’ne “Kendinizi de geçmişinizi de özgürleştirin.Bu yüzleşme korkularımızı ve kaygılarımızı yenmemize ve gerçeği kabul etmemize yardımcı olacaktır, toplumun gerçekle yüzleşebilmesinin önü ancak böyle açılacaktır” diyen Rakel Dink “Bizi birbirimize yakınlaştıran ortak paydamız acılarımızdır” diye konuşmasını sonlandırdı.Tv 10’un çekim yaptığı dayanışma gecesinde ADKH’nin verdiği röportajda; Ermeniler’den Ezidî’lere, Alevilerden Kürtlere katliamcı zihniyetin devam ettiğini, ancak buna karşın kadın ve gençler başta olmak üzere insanlığın özgürlük istemlerini daha gür haykırarak örgütlü karşı duruşla direnişi büyüttükleri de dile getirildi.
“Dersim Ermenileri Dayanışma Günü” etkinliği gerçekleştirildi.
HABER MERKEZİ (29-09-2014)- “Rojava devrimini boşa çıkarma, bu direnişin yayılmasının önüne geçme ve bu alanı tampon bölge haline getirme projesinin devşirdiği IŞID çetelerinin, Ortadoğu’daki saldırısında binlerce insan katledildi, göçe zorlandı ve bugün Kobane sınırında insan olmanın kimliğine sahip çıkmanın en zorlu sınavlarından biri verilmektedir. Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesi arayışında Kürtleri barış söylemleriyle oyalayıp, bir yandan da sermayenin çıkarları gereği IŞİD zulmünün katliamını aba altından besleyen AKP zihniyetinin ikiyüzlülüğü, bu gün yine Kürt hareketinin halkını onurlu ve kararlı bir şekilde sahiplenme ve savaşma tavrının karşısında teşhir olmuştur.
Bugün Türkiye- Kuzey Kürdistan’da demokratikleşme yönündeki her türlü girişimin faşizan bir şekilde bastırıldığı, ama IŞİD sempatizanlarının üniversitelere satırlarla girip devrimci muhalefeti boğma girişimlerinin görmezden gelindiği, IŞİD’e mühimmat yardımı yapan ve savaşçı gönderen kurum ve kişilerin YPG basın irtibat bürosu tarafından teşhiri yapıldığı halde, IŞİD’e yönelik ülke çapında tek bir operasyonun gerçekleştirilmemesi aksine buna karşı çıkan kitleye dönük saldırılar bize de gösteriyor ki, AKP tarafından palazlandığı açık olan eli kanlı çeteler Kürt halkına yüz yıllardır reva görülen saldırıların zulümlerin bir parçasıdır. Irak’ a bir günde ‘demokrasi ‘ götüren ABD’nin, bugün hava saldırısı yapıldığı yünündeki açıklamalarının YPG tarafından yalanlanması da insanlar katledilirken, kadınlar tecavüze uğrarken meclis binalarında saldırıları durdurma yönündeki tartışmalarının kamuoyunu oyalama girişiminin ötesinde olmadığı gerçeği de bize gösteriyor ki bugün Rojava’da yaşananlar uluslararası bir hesabın bir restorasyon projelerinin sonucudur.
Şengal’de tecavüze uğrayan, köle olarak satılan, Kobane’de en ön saflarda savaşan kadınlarımızın yanında olma sorumluluğu devrimci dayanışmanın gerektirdiği bir sorumluluktur. Kürt kadınlarının yanında olmak ve dayanışmayı büyütmek Türkiye -Kuzey Kürdistan’da tecavüzcüleri teşvik eden hukuki düzenlemelere, kadını eve kapatan, kadının misyonunu mutfak ve yatak odasından ibaret görenlere, kadın katliamlarının önünü açan kadınların kahkahasından kaç çocuk doğuracağına karar verecek kadar pervasızlaşanlara ve kürtaj hakkını tartıştıran söylemlerin altına imzasını atanlara karşı verilen var olma mücadelesinden bağımsız değildir aksine bu mücadelenin bir parçasıdır. Bugün Kobaneli kadınların yanında olma tutumu Türkiye Kuzey Kürdistan kadınlarının var olma ya da yok olma arasındaki tercihlerinin belirleyeceği bir tutum ve ısrardır.
Demokratik Kadın Hareketi olarak Kobane’de savaşan kadınların gücünü ve kararlılığını selamlamakla birlikte yoldaşlarımızı Kobane sınırında nöbet bekleyen halkımızın yanında olmaya ve her alanda Kobane halkıyla dayanışma eylem ve etkinliklerinde aktif rol almaya çağırıyoruz.”
Demokratik Kadın Hareketi (DKH),“Kobane direnişine destek devrimci dayanışmanın gereğidir” başlığını