Haftalık mizah dergisi LeMan bu sayıda kapağında 2015 yılında katledilen çocuklara yer verdi ve “44 çocuk öldürüldü.. Olmaz olsun böyle yeni yıl..” denildi
HABER MERKEZİ (30.12.2015) – Haftalık mizah dergisi LeMan bu sayıda kapağında 2015 yılında katledilen çocuklara yer verdi.
Son altı ay içerisinde 44 çocuk katledildi. LeMan Dergisi’de bu konuyu kapağına taşıyarak, yıl başı kutlaması yapmak yerine katledilen çocuklara dikkat çekti. LeMan’ın kapağında çocuklara hediye getiren ancak yıkık dökük bir kent içinde çocukların katledildiğini gören bir Noel Baba’ya yer verildi ve “44 çocuk öldürüldü.. Olmaz olsun böyle yeni yıl..” denildi.
Kaynak:www.halkingunlugu.net
Son 5 ayda 44 çocuk katledildi
yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt Yazdır Eposta
Sadece son 5 ay içinde 44 çocuk devletin kolluk güçlerince katledildi. Yaşamını yitiren en küçük çocuk ise henüz 35 günlüktü
HABER MERKEZİ (23.12.2015) – Devlet terörü her yaştan, her milliyetten, her cinsiyetten insanları katletmeye devam ediyor. Son 5 ayda 44 çocuk devletin kolluk güçlerince katledildi. Yaşamını yitiren en küçük çocuk ise henüz 35 günlük.
Kasım 2010’da Bir Göz De Sen Ol İnisiyatifi verilerine göre, devlet güçleri 1989 yılından 2010 yılına kadar 355 çocuğu katletti. Devlet her geçen gün daha fazla çocuğu katletmeye devam ediyor. Katledilen çocuklar burjuva haber ajanslarına, devlet görevlilerine ve güvenlik güçlerine göre ise “terörist”.
Şırnak başta olmak üzere Amed, Yüksekova ve Mardin’de devlet eliyle katledilen çocukların isimleri şöyle:”Beytullah Aydın (11) Amed, Hasan Nerse (17) Şırnak, Mehmet Hıdır Tanboğa (15) Şırnak, Emrah Muhammet Aydemir(14) ve Orhan Aslan (16) Diyadin, Fırat Elma (16) İstanbul, Baran Çağlı (7) Şırnak, Emin Yanaş (10) Şırnak, Adem İrtegün (16) Şırnak, Mazlum Turan (16) Mardin, Fırat Simpil (13) Silvan, Ali Kaval (18) Hakkari, H.B (16), Barış İşçen (16), Şırnak, Muhammed Tahir Yaramış (35 günlük bebek) Şırnak, Cemile Cağırga (13) Şırnak, Minlal Kerimi (10) Hakkari, Osman Çağlı (18) Şırnak, Ömer Magi (12) Şırnak, Sait Nayici(16) Şırnak, Zeynep Taşkın (18) Şırnak, Bünyamin İrci(14) Şırnak, Ruken Demir (18) Şırnak, Tahsin Uray (9) Mardin, Vedat Balık (18) Van, Bilal Mengil (16) Amed, Elif Şimşek (8) Bismil, Berat Güzel (12) Bismil, Vedat Akcanım (16) ve Deniz …(17) Amed, Ömer Faruk Satılmış (16) Van, Hasan Yılmaz (9) Silvan, Adem Sevinç (17) Yüksekova, Veysel Atılgan (9) Ankara, Helin Şen (12) Amed Sur, Tevriz Dora (3) Adana, İdris Cebe (18) Mardin, Azad Ertaş (16) Yüksekova, Diyar Akın (12) Yüksekova, Mustafa Aşlığ (16) Silopi, Çetin Dara (18) Hakkari, Ferhat Doğru (18) Diyarbakır, Mehmet Reşit Arıcı (18) Hakkari ve Nasip Yeşil (18) Silopi”
Girê Spî’ye bağlı Til Fındır köyünde Yekitiya Star Kadın Örgütü ile bir araya gelen kadınlar, kadın komünü kurma kararı aldı
HABER MERKEZİ (23.12.2015) – Rojava Devrimi’yle birlikte kadınların örgütlülükleri de giderek yayılıyor. Yeni bir yaşam inşa etmek konusunda kararlı olan kadınlar, Girê Spî’ye bağlı Til Fındır köyünde kadın komününü kurdu.
Yekitiya Star Kadın Örgütü ile bir araya gelen kadınlar bir toplantı düzenledi. Toplantıya Girê Spî Demokratik Özerklik Eşbaşkanı Leyla Mistefa, Yekitiya Star üyeleri ve köyden çok sayıda kadın katıldı.
Saygı duruşu ile başlayan toplantıda konuşan Yekitiya Star Yönetimi Başkanı Buhar Cudî, kadın kurumlarının önemine vurgu yaptı. Komünlerin toplumun özü olduğunu söyleyen Buhar, sağlık, toplum ve siyaset üzerine konuşmalar yaptı. Buhar, komünler aracılığıyla toplumun sorunlarının büyük oranda çözülebileceğine, ideolojik, toplumsal ve siyasi olarak da gelişeceğine değindi.
Komün ve komitelerin anlam ve önemi hakkında yapılan değerlendirmelerin ardından seçimlere geçildi. Seçimlerde Cengiyan Derwîş Komün Yöneticisi olarak seçildi. Ayrıca komünlere bağlı; Savunma Komitesi, Eğitim Komitesi, Uzlaştırma Komitesi ve Hizmet Komitesi kuruldu.
Kadınım ben yüreğimde dünyayı, karnımda yaşam taşırım. Savrulan saçlarımdır yüzünüzü okşayan ılık yel misali. Konuştuğumda yeryüzü sesleri daha bir güzel olur. Tutsanız o zulüm ve karanlık kaplı yüreğinizi bakın nasıl da ışıyacak yaşam. Çocuklar duvar diplerinde vurulmayacak, sadece saklambaç oynayacaklar. Yüreğimizin üstüne konan buzlarla saklamayacaksınız ölülerimizi. Bir kapı darbesiyle girip içeri kalleşçe vuramayacaksınız bizi.
Yani demem o ki;
Arkadan vurulan bebeğimin çığlığında boğulmanız yakındır.
Yakındır üstümüze çöreklenen bu kara bulutu dağıtma zamanı
Biliyor musunuz hiç de korkmuyoruz
Çünkü biz bu zülümü ne de olsa yakından tanıyoruz.
Kadınlardan korkuyorlar…
Işık tutan, aydınlık olan, geleceği yaratan, azimli, cesaretli, devrimci kadınların örgütlü duruşundan korkuyor, korktukça da katlediyorlar.
Günay Özarslan, Dilek Doğan, Dilan Kortak, Yeliz Erbay, Şirin Öter sırf bu korkudan kaynaklı yasal devlet kurşunlarıyla katledildiler!
Türkiye-Kuzey Kürdistan’da, şiddette sınır tanımayan anne karnındaki bebeğe dahi kurşun sıkan devlet ve onun kolluk güçleri yine iki devrimci kadını katletti.Katledildikçe bilenen öfkemizle haykırma zamanlarındayız. Tek kurtuluşumuz; savaşmak ve direnmektir. Fazla söze gerek yok, faşizme karşı tek yumruk alanlarda olmalıyız.
Ve yargısız infazlarla yaratmak istediğiniz korku imparatorluğuna yanıtımızdır;
Biat Etmiyoruz, İsyanı Körüklüyoruz!
Faşizme Karşı;
Yaşasın Halkların Mücadelesi!
AVRUPA DEMOKRATİK KADIN HAREKETİ
Insanı kendi sesine kapamak,
Kapamak yapayalnızlığına.
Azaltmak insanlığın bir yanını,
Düşü, yüreği, aklı koparmak.
Adı ne olursa olsun tek anlam taşır:
İşkence!
İşkence onura yönelik bir iş,
Ey elinde kalemi olan, ey karar gücü,
İşkence suçtur, ceza değil,
Hücre, işkencedir!*
19-22 Aralık 2000’de, 20 hapishaneye eş zamanlı gerçekleştirilen “Hayata Dönüş(!)” adıyla yapılan kanlı operasyonda, 28 devrimci tutsağın hayattan koparıldığı hapishaneler katliamının 15. yıldönümündeyiz.
20 Ekim 2000’de devrimci tutsakların F tipi hapishaneleri protesto etme amacıyla başlattığı süresiz açlık grevi (SAG), 19 Kasım 2000’de ölüm orucuna dönüştürüldü. Dönemin devlet yetkililerince burjuva medyada yapılan kara propagandalarla devrimci tutsakların ölüm orucu direnişlerine kara çalınmaya çalışıldı. Tüm bu kara propagandalara karşın, devrimci tutsakların içerideki bu can bedeli onurlu direnişi dalga dalga dışarıya yayıldı. 19 Aralık sabahında 10 bin askerin katıldığı, hapishaneler katliamında devlet, helikopterlerle, ağır makineli silahlarla, kimyasal gaz bombalarıyla, dozerlerle görevini yerine getiriyordu.AB’nin de sponsorluğunu yaptığı, F tipi hapishanelerini-hücrelerini, 5 yıldızlı otele benzeterek yere göğe sığdıramayan faşist TC devleti, “sahte oruç” diyerek karaladığı ölüm orucu direnişini katliama boğarak “kanlı iftar” diyecek kadar manipülasyonda sınır tanımadı. Ama “bizler zafere mahkumuz” diyenlerin kararlı duruşuyla alınmak istenen devrimci irade teslim olmadı. 28 devrimci-komünist tutsağın katledildiği, yüzlercesinin zorla müdahale sonucu sakat bırakıldığı 19-22 Aralık hapishaneler katliamı öncesinde olduğu gibi sonrasında da hem içeride hem dışarıda direniş devam etti. 2000-2007 arasında açlık grevleri ve ölüm oruçlarında 122 devrimci-komünist ölümsüzlüğe erişti.
Ne bu katliam ilkti ne de hapishanelerindeki tutsakları katledecek kadar korkan, çaresizleşen sadece TC devletiydi. 1981’de İRA militanlarının başlattığı açlık grevinde Bobby Sands ile beraber 10 devrimci tutsağın ölümsüzleşmesi, ve keza yine 1988’de İran’da beş ay içinde sayılarının 30 binle ifade edildiği politik kitle katliamlarından tutalım da Almanya’da RAF militanlarının direnişlerine varana kadar hafızalarımızda yer edinen yakın tarihten bir kaç örnektir.19-22 Aralık hapishaneler katliamında olduğu gibi, düşman her direnişi kırmak ve bulandırmak için karalamaya başvurmuştur. Tıpkı RAF militanlarının intihar ettiği söylemleri gibi, Amed, Ulucanlar, Ümraniye ve Buca’da ya içerde silah bulundurup örgüt eğitimi yaptıkları ya da isyan çıkardıkları manipülatif açıklamaları gibi.Gerçek şudur ki; hiçbir karalama ve çamur atma politikaları kullandıkları kimyasallarla yaktıkları, kurşunlayarak öldürdükleri tutsakların direnişlerini tarihten asla silemeyecek.
Devrimci tutsakların varlığı her zaman sistemin kendisi için tehlike arz etmiştir, Bu nedenle devlet, öldürdükçe çoğalanları yenebilmek için öldürmeden de tabutlara koyarak yenmeyi hedeflemektedir.Hasta tutsaklar da bunun en çarpıcı örneğidir.Devlet o gün hapishane katliamlarında onbin askeri ve modern silahlarıyla öldürmeyi başaramadığı yüzlerce devrimci tutsağı bugün Adli Tıp raporlarına rağmen tahliye etmeyerek ölümlerine seyirci kalmaktadır.
Biz, Avrupa Demokratik Kadın Hareketi olarak; ilerici-demokrat herkesi hasta tutsakların sesi olmaya, tecrite, sürgünlere ve hak gasplarına karşı daha fazla direniş örmeye çağırıyoruz.19-22 Aralık hapishaneler katliamını bir kez daha protesto ederken, can bedeli direnişleriyle ölümsüzlüğe uğurladığımız alnı kızıl bantlı, her biri onur abidesi olan yoldaşlarımızı bir kez daha saygıyla anıyoruz.
19-22 Aralık’ı Unutmadık, Unutturmayacağız!
İçeride-Dışarıda, Hücreleri Parçala!
Hasta Tutsaklara Özgürlük!
Yaşasın Devrimci Dayanışma!
(Not: Açıklama başlığı: Komünist önder Cüneyt Kahraman’a aittir.
Şiir: Sennur Sezer-F Tipi Cezaevleri İçin İtirazımdır)
Avrupa Demokratik Kadın Hareketi
Aralık 2015
İstanbul’da Dün Gece Peş Peşe 2 Transfobik Saldırıİstanbul’da 9 Aralık 2015, Çarşamba gecesi Tarlabaşı ve Fındıkzade’de 2 trans kadın saldırıya uğradı.
Tarlabaşı’nda trans kadın Berna dün gece sokakta bıçaklı saldırıya uğradı. Kalbine isabet eden bıçak darbesi ile yoğun bakıma kaldırılan Berna hayati tehlikeyi atlattı. Ancak aldığı darbe yüzünden kalp kapakçığında hasar oluşan trans kadın henüz yoğun bakımda tutuluyor.
İstanbul LGBTİ Dayanışma Derneği’nden Kıvılcım Arat son dönemdeki transfobik nefret saldırılarına ilişkin konuştu.
Tarlabaşı’nda kalbinden bıçaklanarak ağır yaralanan trans kadın Berna’ya hukuki destek sunan İstanbul LGBTİ Dayanışma Derneği’nden Kıvılcım Arat:
“Translar nefret kampanyaları yoluyla adeta stres topu haline getirildi. Seçim sürecinde AKP Hükümeti, Saray ve havuz medyası ortaklaşa nefret kampanyası yürüttü. Sürekli hedef haline getirildik. Ciddi bir algı operasyonu başladı ve hâlâ devam ediyor. Trans Onur Yürüyüşü de hedef gösterilmişti. Aynı şekilde hemen ardından gerçekleşen LGBTİ Onur Yürüyüşü’ne polis saldırdı.
Translar adeta toplumun stres topu haline geldi. İstediğin gibi bıçaklayabilirsin çünkü katiller ve saldırganlar cezalandırılmıyor. AKP, Saray ve havuz medyası hem nefreti körüklüyor hem de saldırganlara ‘Arkanızdayız’ mesajı veriyor. İyi hal ve haksız tahrik indirimleri translara dönük saldırıların yaygınlaşmasına yol açıyor.” dedi.
Fındıkzade’de genç bir trans kadın kaçırılarak tecavüz edildi.
Trans aktivist Selin Amaç’ın sosyal medya hesabından duyurduğu tecavüz olayında trans kadın Aysu gece 3 sıralarında beyaz transit bir araba ile kaçırılarak tecavüz edildi. Zanlıların kimlikleri belirlenemezken bu yıl içerisinde aynı araçla Ela isimli başka bir trans kadının da kaçırılarak tecavüze uğradığı da öğrenildi.
Dün gece kaçırılarak tecavüze uğrayan trans kadın Aysu kaçırıldıktan 14 saat sonra Bayrampaşa civarında otobana bırakılarak terk edildi. Fındıkzade’de çalışan ve yaşayan trans kadınlar sosyal medya üzerinden birbirlerine dikkatli olma çağrısı yaparken, Aysu’nun ise psikolojik durumunun iyi olmadığı belirtildi.
Dün gece İstanbul’da yaşanan 2 transfobik saldırıda da zanlıların kimliği henüz tespit edilemezken, Geçtiğimiz hafta öldürülen Nilay ve Alev’in katilleri de hala yakalanmadılar.
Kaynak: pembehayat.org
Demokratik Kadın Hareketi 3. Kurultay çalışmalarına başladı. Şubat 2016’da Kurultay yapmayı amaçlayan DKH; deklarasyon, program ve tüzük tartışları yürüterek ilk taslağını oluşturdu. Kadının tarihsel konumunu ve mücadelesini programlaştıran DKH, gerçekleştirdiği tartışmalarla kadın ve LGBTİ’lerin mücadelesini daha da geliştirme ve kurumsallaştırma perspektifiyle deklarasyon maddelerini tartışmaya açtı. Kadının kimlik bilincinin daha da geliştirilmesi ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı tüm uygulamaların ele alındığı çalışmalarda verimli ve nitelikli tartışmalar gerçekleştirildi. DKH ülke genelinde kurultay sürecine dair yoğun ve nitelikli tartışmalar örgütlemeyi hedefliyor.
Hamburg(9/12/2015) Avrupa Demokratik Kadın Hareketi Hamburg Kadın ve Göç konulu toplantı gerçekleştirdi.
Son süreçte yaşanan göç gerçekliğine dair diğer kadın kurumlarıyla birlikte yapılması planlanan panel yaşanan bir trafik kazası sonucu iptal edildi. Bunun üzerine Adkh Hamburg gelen kitlesiyle toplantı yaparak göç sorununa dair genel bir bilgilendirme yaptı ve geçtiğimiz günlerde Fransa’nın Calais şehrinde bulunan mülteci kampına yapılan ziyareti içeren bir sinevizyon gösterisi sunuldu. Gerek kamptaki izlenimler gereksede genel olarak Almanya’daki göçmenlerin durumlarına dair bilgilendirme yapılarak şu an sürmekte olan ADHK’nın “Biz Buradayız Çünkü Siz Oradasınız” kampanyasına da değinilip kadın hareketi olarak göç kampanyasının bundan sonraki süreçte daha kapsamlı olarak sürdürülmesi kararlaştırıldı.
İngiltere’deki bir Antik Roma şehrinde, erkek ve kadın DNA’larını birlikte taşıyan, bilinen en eski interseks birey bulundu. Bu araştırmanın sonuçları bilinen bir gerçek olmasına rağmen kabulünde sıkıntılar olan sadece iki cinsiyetten ibaret olmadığımıza dair antik dönemden kanıtlar sunuyor
HABER MERKEZİ (03.12.2015)- Güney Londra’daki Southwark’da bir mezardan bulunan genç bir bireye ait iskelet, şu ana kadar bilinen en erken interseks birey olarak kayda geçti. İskeletin 1979 yılında MS. 50 ile 70 yıllarına tarihlenen “Londinium” isimli antik Roma şehrindeki kazılarda ortaya çıkarıldığı bilinmekte.
Londra müzesi envanteri içerisindeki özel kemik buluntular üzerinde uygulanan DNA analizleri çığır açan sonuçlar vermeye başladı. Romalı genç bir interseks bireye ait olduğu düşünülen iskeletin dış görünüşü tamamı ile dişi bir görüntü çizerken erkek kromozomu taşımakta olduğu anlaşıldı.
Bu araştırma sonuçları çift cinsiyet teorisini de desteklemekte, kişinin cinsiyet kimliği ile atanmış olan cinsinin uyumlu olmaması durumuna antik dönemden bir kanıt sunmakta.
Tahta bir tabut ile birlikte, kafasına bir flagon, ayak ucuna bir ayna ve kolye ile beraber toprağa verilen kişinin toplumda yüksek bir statüye sahip olabileceği düşünülmekte.
26 ile 35 yaşları arasında öldüğü düşünülen bireyin İngiltere’de doğduğu düşünülmekte ve DNA’sı üzerine yapılan incelemeler Kuzey Avrupa köklerine sahip olduğunu göstermekte.
Koyu kahverengi saçlı ve kahverengi gözlü olduğu anlaşılan bireyin periodontal bir hastalığa da sahip olduğu anlaşıldı.
Araştırmacılar bireyin ilk kuşak Londralılardan olduğunu düşünmekte. Kişinin Roma ordularının Britanya’yı işgalini gördüğünü, Boudican isyanına tanıklık etmiş olabileceğini, hatta şehrin düşüşünü izlemiş olabileceğini söylemekteler.
Durham Üniversitesi ve Kanada’daki McMaster Üniversitesi’nin ortak yürüttüğü çalışmada, bu sonuçlara ulaşabilmek için Diş minelerinden aldıkları DNA örneklerini kullanıldı. Bu sayede bireye ait pek çok detay öğrenilebildi. Ayrıca McMaster Üniversitesi soy belirlemeleri adına Mitokondrial DNA analizlerine de başvurdu.
Bu birey haricinde başka bireyler üzerinde de incelemeler yapıldı ve detaylı sonuçlara ulaşıldı. Londra Müzesi yapılan tüm bu çalışmaları “Kemikte yazılı” isimli 27 Kasım’da açılan bir sergi ile halka açık ve ücretsiz bir şekilde ziyarete sunmuş bulunmakta.
Kaynak: http://arkeofili.com/?p=9242
Maltepe’de Nilay isimli trans kadının 24 Kasım’da öldürülmesinin ardından İstanbul’da bir nefret cinayeti daha gerçekleşti. İstanbul Avcılar’da gerçekleşen cinayette Alev isimli bir trans kadın katledildi
HABER MERKEZİ (03.12.2015) – Maltepe’de Nilay isimli trans kadının 24 Kasım’da öldürülmesinin ardından İstanbul’da bir nefret cinayeti daha gerçekleşti. İstanbul Avcılar’da gerçekleşen cinayette Alev isimli bir trans kadın katledildi.
Firuzköy’de gerçekleşen olayda işkenceyle hayatını kaybeden Alev’in, saldırıya uğradıktan sonra bir TIR garajına giderek yardım istediği, ambulans gelmeden hayatını kaybettiği öğrenildi.
Polis: “Ne kadar çok ibne var!”
Avukat Bülent Kırdar ile İstanbul LGBTT Dayanışma Derneği Genel Sekreteri Kıvılcım Arat, olay ile ilgili Cinayet Büro Amirliği’ne gittiğinde polis tarafından ayrımcı bir yaklaşımla karşılaştığını dile getirdi. Arat, polislerin yanlarına “Ne kadar çok ibne var” diye girdiğini belirtirken, “Sadece bıçağa sallayan kişi katil değil, ‘Ne kadar çok ibne var’ diye içeri giren polis de katil oluyor. Devlet gibi, polisin de bu cinayetlerin üzerini örttüğünü düşünüyoruz” dedi.
Arat, yeniden yapılanması planlanan anayasa trans haklarının da olması isteğini yenilerken, “Taleplerimize kulaklar tıkandığı sürece bu cinayetler devam edecek. Anayasanın 10. maddesinde eşitlik ibaresine transların konulması şart, seks işçiliğinin bir iş kolu olarak tanınması ve sendikaların açılması şart” dedi.
“Ne yazık ki alışıyoruz”
Her hafta bir cenaze kaldırmak zorunda kaldıklarını belirten Arat, “ Bu nefret kültürü yıllardır besleniyor. Sadece translar üzerinden de değil. Sünni Müslüman ve erkek olmayan herkes için geçerli bu. Ama translar bunların içerisinde en savunmasız olanı” dedi ve “Ne yazık ki alışmak zorunda kaldıklarını” belirtti.
“Trans cinayetleri politiktir”
Trans cinayetlerinin politik olduğunu söyleyen Arat, “Anayasa çağrılarına kulak tıkayan devlet katil oluyor; eğitimden sağlık sistemine, yaşam haklarının tüm kapılarını bize kapatan kurum ve kuruluşlar katil oluyor, bu yüzden trans cinayetleri politiktir” ifadelerini kullandı.
T24
Özgecan Aslan davasında 3 sanığa ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesinin ardından Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Ankara Temsilcisi Ayşen Ece Kavas, davanın emsal niteliğinde karar taşıdığını söyledi
HABER MERKEZİ (03.12.2015) – Özgecan Aslan’ın davasında bugün karar açıklandı. Buna göre üç sanığa ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi.
İMC televizyonuna konuşan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Ankara Temsilcisi Ayşen Ece Kavas, davanın emsal niteliğinde karar taşıdığını söyledi. Kavas, bu emsal kararın tüm kadın cinayetlerinde uygulanması gerektiğinin altını çizerek kararın yasalaştırılması gerektiğini belirtti.
Verilen kararın bekledikleri yönde olduğunu belirten Kavas, dünyanın ve Türkiye’nin ayağa kalktığı bir cinayette aksi bir karar verilmesi çok zordu dedi.
Özgecan Aslan davasında verilen kararın kadınların çok büyük kazanımı olduğunu özellikle belirten Ayşen Ece, “Meydanlarda olmanın sonucunu ellerimizle aldık” dedi.
kaynak:halkingunlugu.net
11 Şubat’ta Mersin’in Tarsus ilçesinde kaçırılarak, katledilen Özgecan Aslan’ın davasında karar çıktı. Davada üç sanığa da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi
HABER MERKEZİ (03.12.2015) – 11 Şubat’ta Mersin’in Tarsus ilçesinde kaçırılarak, katledilen Özgecan Aslan’ın davasında karar çıktı. Davada üç sanığa da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi.
Mersin’in Tarsus ilçesinde minibüs şoförü tarafından kaçırılan ve Ahmet Suphi Altındöken, babası Necmettin Altındöken ve Fatih Gökçe tarafından katledilen davanın karar duruşmasında sanıkları ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi.
25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddette Karşı Mücadele ve Dayanışma Günü dolayısı ile Avusturya’nın Viyana şehrinde Rote Frauen ve Avrupa Demokratik Kadın Hareketi ortak bir panel düzenlendi
VİYANA (01.12.2015) – 25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddette Karşı Mücadele ve Dayanışma Günü dolayısı ile Avusturya’nın Viyana şehrinde Rote Frauen ve Avrupa Demokratik Kadın Hareketi ortak bir panel düzenlendi.
Özgürlük, devrim ve sosyalizm mücadelesinde ölümsüzleşen kadınların şahsında bir dakikalık saygı duruşuyla başlayan panele Rote Frauen temsilcisi söz alarak kadına karsı şiddetin temellerini anlattı. Sorunun kaynağının emperyalist kapitalist sistem olduğunu söyledi ve Avusturya’da yasayan kadınlara yönelik şiddet ve saldırılara ilişkin istatistik bilgiler verdi.
Daha sonra söz hakkı alan Avrupa Demokratik Kadın Hareketi temsilcisi ise 25 Kasım’ın tarihçesini aktardıktan sonra kadınların ancak örgütlü mücadeleyle özgürleşeceğine değindi. ADKH temsilcisi Mirabel Kardeşlerin onurlu mücadelesinden günümüze kadar kadınların verdikleri onurlu mücadeleleri anlattı. Kadına yönelik şiddetin boyutu anlatılarak buna karşı nasıl mücadele edilmesi gerektiği eğitimin ve örgütlenmenin en temel halka olduğunu söyledi.
Panel soru cevap bölümünde yaşanan tartışmalar ile sonlandırıldı.